Yerli otomobil zihinlerdeki bürokrasiyi yerle bir etmeli
Türkiye'nin yerli otomobil sevdası yeni bir sürece evrildi.
Eskişehir'de Devrim ile başlayan milli otomobil tutkusu 59 yıldır hiç dinmedi.
Otomobil tutkunlarının bürokrasi hazretlerine karşı verdikleri mücadelede görüldü ki, sanki birileri kanunları yönetmelikleri bu ülkede yerli otomobil, yerli uçak, yerli helikopter, yerli araç gereç üretilmemesi üzerine kurgulamıştı.
Yerli uçak ve otomobil üretimi konusunda getirilen katı kurallar, bırakın üreticiyi, bu konuyu hobi edinenlerin bile başını derde sokacak kadar ağır cezalarla dolu.
1961 yılında bir kumpasa kurban giden Devrim faciasının ardından Türkiye, ikinci yerli otomobil denemesi1975 yılında Böcek ile yeniden gündeme geldi. Koç ailesinin sahibi olduğu Anadol Fabrikası mühendisleri tarafından AR-GE'si yapılan, tasarım ve üretimi tamamen yerli imkanlarla gerçekleştirilen Böcek, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden gelen talep doğruldusunda üretim hattına alındı. Jan Nahum'un tasarladığı araçtan sadece 200 kadar üretildi.
Petrol krizinin patlak vermesinin ardından üretimi durdurulan Böcek ile birlikte, Türk otomotiv sektörü bir yerli tasarım araçları bir daha montaj hattına almadı.
Gaziantep, Kayseri, Bursa ve Konya'dan yerel girişimcilerin büyük umutlarla başlattığı yerli otomobil maceraları kısa sürdü. Gazete haberlerine yansıyan yüzde 100 yerli Türk otomobili haberleri tozlu arşivlerde unutuldu gitti.
Türk TV tarihinin en pahalı reklam kampanyalarından birine konu olan Jet Fadıl'ın İmza'sı cezaevinde son buldu. Siirt'te atılan otomobil fabrikasının temeli çoktan unutuldu gitti.
Yerli otomobil gibi yerli motor konusunda Türkiye'nin girişimleri, Konya'da TÜMOSAN, Gümüş Motor ve İstanbul'da Pancar Motor gibi devleri ortaya çıkardı.
Pancar Motor battı, TÜMOSAN özelleştirilerek birilerine peşkeş çekildi. Oysa TÜMOSAN sadece otomobil, kamyon, traktör değil tank motoru üretebilecek kapasitede inşa edildiğini dönemin merhum Başbakanı Necmettin Erbakan tarafından defalarca açıklanmıştı.
Merhum Erbakan, 1987 yılında siyasi yasakların kaldırılması için düzenlediği ilk kampanyasını yapmak üzere Konya'ya gelirken, TÜMOSAN önünde durarak 'Burada Türkiye'nin ilk milli tankını, milli traktörünü milli otomobilini yapacaktık, bakın şimdiye kadar üretime geçmesi gereken fabrika ABD markalarına fason üretim yapıyor' demişti.
Hoca sektörü yasaklı olmasına rağmen yakından takip etmekle kalmıyor, Türkiye'nin otomobil, motor ve savunma sanayii konusundaki yatırımlarına büyük önem veriyordu.
Özallı yıllarda açılan ithalat kapıları ile yerli otomobil unutuldu gitti. Daha sonra Demirel, Çiller dönemlerinde gündeme bile gelmedi.
Basında sıkça sanayi sitelerinde ustaların hurda araçlardan topladığı yedek parçalarla yaptığı yerli otomobiller, milli Ferrari, Mercedes'e kafa tutan kalfalarla ilgili haberler yazıldı çizildi.
Yaptığı model uçak yüzünden para cezasına çarptırılanlara, trafikte 'Gayr-i Nizami araçla seyretmekten' mahkemelik olanlara 'Oh olsun' diyen çok oldu.
Ankara'nın bürokrasi ağı kağıt üstünde kalmamış zihinleri ele geçirmişti.
Oysa otomobil tutkunlarının hobi amacıyla ürettiği modeller, endüstrinin en büyük esin kaynağıydı. Ford'un ünlü Mustang modeli, İngiliz Austin'in Sprite serisi, hatta Bond filmleri ile şöhret olan Aston Martin'in DB5'i bu markaların hayranlarından esinlenilerek ortaya çıkmıştı.
Bir dönemin en baskıcı ülkeler arasında yer alan Çin, SSCB gibi ülkelerde bile otomobil, uçak hobileri teşvik edilirken, Türkiye'de THK'sız model uçak yapmak uçurmak büyük bir kabus, yollarda model araç kullanmak ise ağır para cezaları yemek için yeterli bir neden olarak görülüyordu.
ABD, İngiltere, İtalya ve Çin bugün çılgın otomobil tasarımlarıyla sektörün öncülüğünü kimseye kaptırmıyorsa, bunu uçma ve sınırları aşma hayallerinden taviz vermeyen öncü nesillere borçlu.
Bir dönem evdeki telefon cihazını ofisteki faksını, telsizini emniyete, PTT'ye bildirmekle zorunlu bir toplumdan model araç, model uçak çıkarmasını beklemek bir hayli zormuş. Bürorkasinin yasakçı kuralları kağıt üstünde kalmamış adeta zihnimizi işgal etmiş. TOGG'nin elektrikli otomobilini düşünürken, aklıma ilk gelen 'Acaba nasıl ruhsatlandırıldı, şasi numarası hangi işletme üstünden alındı' gibi sorular gelince, bu işgalin aklımda ruhumda neden olduğu hasarı farkettim.
İsveç'ten 40 milyon euro bedelle satın alınan bir önceki yerli otomobilin tanıtımının üstünden henüz 2 yıl geçti. İkinci kez test sürüşü ile tanıtılan yeni aracın teknik özellikleri ve renkleri göz doldurdu.
Kurt gözlü, bozkurt bakışlı yerli otomobil umarım zihnimizdeki, ruhumuzdaki işgal zincirlerini kıracak.
Bu kez biraz daha umutluyum.