Çok Partili Sistemde Politika -3
Politikasız olmaz mı?
Olmaz, desem, kendiliğinden tatmin edici bir cevap olmaz.
Olur, desem, iddiamı kanıtlamam gerekeceğini biliyorum.
Öyleyse Bulgaristan’da duruma bakalım.
Örneğin eşitlik, geçerli, adil ve tutarlı devlet politikası olmadan sağlanamaz. Bulgar toplumunda başı çeken güç kadınlardır. Kadınlar Erkeklerden daha kolay iş bulur ve daha uzun yaşarlar, ama aldıkları emekli maaşı, erkeklerin emekli maaşlarına kıyasla daha düşüktür. Erkek kadın eşitliğini sağlamak bir siyasettir. Bulgaristan’da Sosyal Hizmetler ve Emek Bakanlığı’nın görevlerinden biridir bu.
İlk düşünürlerden Sokrates:
“Her insanda güneş var, imkân tanıyın da aydınlansın” demiş.
Bu siyaset AB üyesi Bulgaristan’da Maastriicht Kararları ve ulusal yasalara göre uygulanır. 2020 yılında çalışanlar15-64 yaşları arasında 1661 bin kişidir ve bunlardan 94.7 bini erkek ve 71.4 bin kadındır. Bulgaristan belediye, bakanlık, eğitim, sağlık ve diğer devlet kurumlarından çalışanların daha fazlası kadındır. Yalnız dış İşleri Bakanlığında çalışanlardan % 21’ı bayan, diğerleri de erkektir.
2020 yılında Bulgaristan’da emekli sayısı toplam 2 123 017 olup bunların % 58,7’si yani 1 245 514’i kadın ve % 41,3’ü yani 877 507 erkektir. Aynı yıl ülkede ödenen emekli maaşı ortalaması 375,23 leva, erkeklerin aldığı emekli maaşı ortalaması 460,75 leva, kadınların aldığı emekli maaş ortalaması 314,97 levaydı. Rakamlarda kadınlar 145,78 leva daha az emekli maaşı alıyorlar.
Bunlar orantısızlık Bulgar Milli Sigorta Kurumu resmi bildirimlerinden alınmıştır. Tüm yasalara rağmen durum adil değildi. Burada daha derin analizler yapıldığında 1990’a kadar tarım emekçilerinin hele kadınların sigortalanmamış olduğunu, aldıkların emekli maaşlarının olağanüstü düşük olduğunu, 1955-1975 Bulgaristan sanayileşmesinin omurgası olan Türk erkek işçilerin hak ettiklerini işçi ve emekli olarak hak ettiklerini alamadıklarını hepimiz biliriz.
Ancak 2021 yılında alınmaya başlayan bazı yasal önlemlerle emeklilerden daha fazlası yoksulluk çizgisi altındaki sefaletten çıkarılma gayretleri başladı. Ne kadar yaşlının aydan aya evine beş para girmediğini de biliyoruz. Özgürlük mücadelemizde sakat kalan ve mağduriyet içinde ömür geçiren yaşlılarımız da var…
Politika önce toplumda adalet sağlanması için olağanüstü gerekli, önemli ve değerlidir, bunlar olmazsa olmazdır.
Politika neden gereklidir.
Örnek 2.
15 Eylül okullara kapı çalıyor. Geçen sene öğrenciler okula pek gidemedi, Covid salgını gençliklerini eve kapadığını biliyoruz. Dünyada okul görmemiş ama çok sevilen ve ölünce de sevgi denizinde yüzen Namık Kemal gibi dehalar olduğunu bilmemiz bizi avutuyor.
Kardeş bir süreç var:
Okumak ve unutmak. Öğrenilen bilgiler tartışılmazsa, mutlaka unutulur.
Bilgiye, deneyime hayat enerjisi veren onları tartışarak yoğurmaktır. TV ekranıyla tartışma insanın kendi kendisiyle kavga etmesinden farksız bir şeydir. Çocukların çocuklarla tartışması gerek.
Covid belası yüzünden yayınlanmayan 2020 verileri, Bulgaristan eğitim bakanlığı verilerini görebilmemizi engelledi.
2017 / 2018 ders yılında 61 734 çocuk okulu terk etmişti.
Bunların okula gitmesi için ana babalara para verildi, okul çantaları, kitaplar, defterler, spor ekipmanlarını devlet aldı. Bedava kahvaltı verildi.
Zor zar okula toplansalar da 25 299 çocuk yıl boyu derse gitmedi.
2 665 okul çağında öğrencinin ise okul kaydı yok.
Geçici hükümetin Başbakanı bu yıl okul çağındaki çocukların okula toplanması için milli kampanya başlatıyor.
1 335 ekip kuruldu, ev ev, daire daire dolaşıp çocukları okula toplayacaklar. Bu ekiplerle birlikte 19.915 öğretmen ve eğitmen, sosyal hizmetler görevlisi, belediye, muhtarlık ve sağlık görevlisi, polis, jandarma da çocukları okula toplama eylemine katılacak.
20 500 ailenin ziyaret edileceği bildirildi.
İşsiz oldukları için okul masraflarını karşılayamayan ailelerde ana-babalara iş teklifinde bulunulacak. Çocukların adres kaydı ve sağlık hizmetlerine kaydı yapılacak. Bu çalışmaların başarılı yürütülmesi için kurslar açılmış ve kadro eğitimi yapılmıştır. 2017-2021 döneminde 3. B. Borisov hükümetinin öğretmen ve eğitmen maaşlarını yüzde yüz arttırması sorunları çözmedi. Ana babaların çocuklarını okula göndermekte bir perspektif görmemeleri milli kültürel felaket ifadesidir. Okula gidip diploma alan ve okuduğunu anlayamayan nüfusun % 40 oranında olması çok üzücü bir olaydır.
Burada da devlet politikasının değiştirilmesi, eğitim ve öğretimin eyaletlere göre, nüfusun etnik bileşimine göre örgütlenmesi, azınlıkların kendi gelenek ve kültürleri etrafında toplanıp birleşmeleri milli gündemdir. Fakat devleti, dili, kültürü ve üretimi Bulgarcaya dayandıran yönetim, toplumsal yaşamı stop ettirdi-durdurdu ve gerçekler maalesef anlattığımız gibidir.
Okula gitmek istemeyen en büyük etnik gruplar Filibe/Plovdiv, Sliven, Stara Zagora / Eski Zara, Sofya merkez, Sofya eyalet, Burgaz, Pazarcık/Tatar Pazarcık, Şumen ve Yambol eyaletlerindedir. Görüldüğü üzere Türk ve Pomakların yaşadığı bölgelerde bu salgın henüz derinleşmemiştir.
İşte bu iki örnek, mali, ekonomi, güvenlik, savunma vs işlere dokunmadan, adil ve dürüst devlet politikası gereğine kanıttır.
Bu politika ise oylarımızla bizim elimizdedir ve seçime katılarak ödevlerimizi yerine getirmek zorundayız.
Politikayı temellendiren unsurlar.
Bu yazımda, 1990 öncesi politikaya dönmek istemesem de, 142 yıllık Bulgaristan tarihinde en büyük çatlamanın, parçalanmanın ve bölünmenin 1989’da Milli Türk Ayaklanmasıyla ve ardından Büyük Göçle gerçekleştiği bir gerçektir ve 2021 Bulgar parlamentosundaki keşmekeş durum ve 6 defa başarısız hükümet kurma denemesi – BU İŞLER TÜRKLER OLMADAN OLMAZ ruhunun sedalarıdır.
Şu bir gerçektir. İnsan yerinde dururken bilinçlenmez. Birlik olma ruhu kendiliğinden uyanmaz. Sebepsiz direniş olmaz.
Direnişleri ateşleyen yolsuzluklarla mücadele ruhudur
2020 yazındaki protesto direnişlerini ateşleyen “Yolsuzluklarla Mücadele” ruhuydu. Dış ülkelere gidip ekmek parası için ter döküp geri dönemeyenlerin “Başka devletlerde olanlar, bizde neden olmuyor?
Hırsızları yakalayıp ateşe verelim!” hırsının Sofya’da patlamasıydı. Devlete sıçraması iyi oldu. Şans eseri en iyi olan da, uluslararası yolsuzlukları inceleyen “Magnitski” yaptırım sisteminin eski Başbakan B. Borisov’un da yakasına yapışması ve 10 adet kurye ile dış ülkelere kaçırdığı paraları Lübnan, Cezayir, Rusya, Honkong, Singapur ve Seyşel Adalarındaki Bankalara sakladığını saptadığını açıklamasıdır. Bizi bu duruma getirense devletin, savcılığın, bankalarımızın yolsuzluklara göz yummasıdır. Kâhin “Baba Vanga” hırsızlık ve yolsuzluklar cezasız kalmaz, demişti. Belki de bunları ders kitaplarına almak gerekecek.
1990’da yolun başındayken, önemli olan totalitarizmi politik sistemden silkmek, Batıya açılmak, insan hakları ve temel hak ve özgürlükler temelinde liberalizm ve egemenlik öne çekilmişti.
Ne yazık ki, Türklerin HÖH-DPS partisi dışında hiçbir politik parti ve Demokratik güçler Birliği (CDC) gibi büyük kuruluşlar bile renklerini, program ve hedeflerini belirlememişlerdi. “Demokrasya” /Demokrasi/ gazetesi bile demokrasiyi anlatmıyor, gazetenin baş editörü Volen Siderov’un sol ırkçı olduğu birkaç senede belli oldu. Gazeteyi bıraktı ve hemen “Ataka” partisini kurdu.
1990’lı yıllarda Bulgar kamuoyu ve azınlık eliti, demokrasi, özgürlük, adalet ve çok partili sistemde oy kullanma gibi sorunların anlamını da tam olarak seçmene anlatamadı, radyo ve TV bu konularda derinleşmedi, gazeteler reklam ve aile trajedileriyle dolup taşıyordu.
Köleler ülkesi Bulgaristan
Oysa açıklanması ve işlenmesi gereken en önemli konu, Avrupa kıtasında, insan köleliğinin son köleler ülkesi olan Bulgaristan’da azınlıklar /birçok yasak ve kısıtlamalar içinde ezilerek yaşayan azınlıkların isyan etmesiyle/ kırılan kölelik zincirleriyle BKP iktidarı, diktatörlüğü devrilmiş ve özgürlük güneşi açmıştı.
Burada “köle” sözünü bilinçli olarak kullanıyorum.
Yaşlılar hemen hatırlayacaktır. NATO ülkeleri olan Türkiye Cumhuriyeti ve Yunanistan sınırları boyunca birinci, ikinci ve üçüncü sınır bölgesi ilan edilmişti. İzinsiz girip çıkma yasaklanmış, her kentin girişine trafik kontrol nöbetçileri dikilmişti. Her araç durduruluyor, vatandaşların anadillerinde konuşması, sünnet olması, dinine uyması, geleneklerine göre evlenip boşanması, istediği gibi yaşaması yasaklanmıştı. Bulgar olmayanların 2 yıl kürek işinde çalıştırılması, anadilde okulların kapanması vs vs yasak, kısıtlama ve yaptırımlar insan hak ve özgürlüklerinin baltalandığına ve “komünist köle” sistemi uygulandığına bunların hepsi birer delil nitelindedir.
Bu sistemde anayasal kurallar yoktu.
Keyfi yönetim, insan düşmanlığı ve düzensizlik hakimdi.
1944-1990 yılları arasında kaç vatandaşın (Türk-Bulgar) yargısız öldürüldüğü, hapse atıldığı yargılandığı, kaç defa soykırım uygulandığı, kaç ailenin toprağından ve evinden sürüldüğü ve kaç katilin serbest dolaştığı henüz açıklanmadı…
Bu da totaliter baskı ve terör politikasının ülkemizde hala korunduğuna kanıttır. Suçlu Bulgarların, katillerin Bulgaristan’ı terk etmesinin en büyük sebebi adalet korkusudur.
Klasiklerin atası Aristotel’e göre, “hakkı kısıtlanan her vatandaş köledir.”
1991 Anayasası 3 milyon Bulgaristan vatandaşının serbestçe oy kullanmasını, seçilmesini, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı, yargıç, savcı vs olmasını yasaklamadı mı? (Bu gün olduğu gibi onların İstedikleri olabiliyor)
Haklarımız budanmıştır. Demek oluyor ki, Milattan önce 400 yılındaki hukuksal anlayışa, dünya görüşüne, insan haklarına göre biz köleyiz.
Bulgaristan’da yasaklar çoktu…
1990’a gelinceye kadar konuşulması yasak birçok şey vardı. Bunlardan biri üstüne artık Rusya devlet Başkanı Vladimir Putin de konuştu. Dünyada toprak köleliği en uzun süren ülke Rusya’dır. 3 Март 1861’de Rus Çarı II. Aleksandır Toprak Köleliğini kaldıran Manifestoyu okudu.
Ne var ki 1917 Bolşevik devrimine rağmen, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına karşın, 1960 yılına kadar Rusya köylülerinin kimlik kartı, pasaportu ve izinsiz bir eyaletten başka bir eyalete hareket etme hakkı dahi yoktu. Yani “devlet kölesi” kalmışlardı. Yani Özgürlük Güneşi 99 yılda doğamamıştı.
1990 yılından sonra çok kötü bir şey daha oldu.
Komünist ırkçı-milliyetçiliğin, etnik düşmanlıkların kökü kazınmazken, 1944 öncesinden kalan monarşi faşist dönem milliyetçiliğine de yeniden yeşerme, örgütlenme, eylemlere katılma ve hatta VMRO-BND, sözde “yurtsever güçler” adı altında faşizan ırkçıların iktidara katılmasına yol açıldı ve çok yönlü destek buldular. Bu gelişmeler bilinçli Bulgar milliyetçi politikasının yönlendirmesiyle oldu.
Bu gidişi durdurmamız için biz Türklerin ve tüm Müslümanların politikaya çok daha azimli, şuurlu ve birlik halinde katılmamız, sandığa gidip partimize oy vermemiz gerekecektir. Politika yapanlarımızı bizim yetiştirmemiz ve oy kullanacakları da niçin neden oy vereceklerini çok iyi anlatmalıyız.
Bu konuda davalarımızı her vatandaşa ulaşarak tek tek doğru bir şekilde anlatılmalıdır. Siyasette parayı düşünenleri değil aksine artık davası olanları ve halka gerçekten hizmet edenleri iyi tespit etmeliyiz. Bu konuda yanlış hareket edenlere de toplumda ibretlik cezalar verilmelidir.
Yüzyıl liberalizmini yalan yanlış anlatanların günahları
Bu gelişmelerin içinde Bulgaristan Türklerinde 1989 isyanıyla parlayan “kendi kaderini kendin belirleme” anlayışının da HÖH-DPS partisinin kurulması ve meclis düzeyinde politikaya katılmasıyla meydana gelen yön değiştirme ve ruh söndürmenin olumsuz rolü etkin oldu. Türk liderler, halka “hoşgörü kisvesi içinde” Bulgar milli birliğinin oluşa bilirliğin umudunu aşılmaya çalışarak, aynı kılıf içinde asimilasyon siyasetine yol verildi. Burada Ahmet Doğan’ın suçu ve 21. Yüzyıl liberalizmini yalan yanlış anlatanların günahları olağanüstü büyüktür.
HÖH-DPS partisi Bulgar 21. Yüzyılın yeni liberalizm teorisini hem Bulgarların hem de azınlıkların, özellikle Türklerin anlayacağı şekilde geliştirip sunamadı ve artık söyleyecek sözleri de kalmadı. Millet ve milli kavramlarının içi hep barut dolduruldu ve nihayet 18 Ağustos 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı R. Radev “Vatan” değerini HÖH Genel Başkanı Mustafa Karadayı nezdinde tüm Bulgaristan Türklerine sorgulattı. Bize, politika bu gidişi durdurmak için lazımdır bunun için gereklidir ve hepimizin politikacı olmamız gerekmektedir, gerekecektir. Bulgaristan’da Türkler bilinçli, bilgili olmak zorundayız, içimizden bizi kemirenleri de sadece iyi bilmek değil bu yetersiz olduğunu gördük yaşadık, içimizden bu toplumu kemiren bir başkasına uşaklık yapanları içimizde ebediyen dışarı atmamız gerekir.
Bulgaristan’da eski politik, ideolojik ve felsefi sorunlar çözülemiyor
Bulgaristan’da son 30 yılda eskiden kalma politik, ideolojik ve felsefi sorunlardan hiç birisi çözülmediğinden dolayı, neye dokunursak dokunalım her defasında her problemden büyük karışıklık fışkırıyor. Çelişki olmayan yerde Bulgar politikası karışıklığı kendisi yaratıyor. İşin ucuna her zaman Türk düşmanlığı takılıyor. “Vatan”, “Anavatan” ve “Kadim Vatan” konularını birbirine karıştırdılar.
Bulgaristan Türklerinin 33 nesil kabirleri unutturmaya çalışılıyor
Vatan toprağımızda her bir soyumuzun 33 kabri olduğunu görmezlikten geliyorlar. Bu konuda yeni-liberalizm görüşünde marjinalleşme (uca kayma) gözetliyoruz. Sağ-sola kayıyor, küçülüyor, büzülüyor. Tarihi bütünsel görmekten sanki korkuyor. Bizler korkunun ölüme faydası olmadığını iyi bilenlerdeniz.
Bulgaristan Meclisi ve devleti neden politika üretemiyor?
Hiç kuşkusuz 2021 yılı Bulgaristan’ının başını ağartan ve mutlaka yanıtlanması gereken en önemli sorun politik kısırlıktır. Sorunun cevabını 20. Asırda aramalıyız. Sorunlarımıza geriye dönerek bakmalıyız…
Yirminci asrın başlangıcı 1914 birinci dünya savaşıdır
20. asır 1914 Yılında Birinci Dünya Savaşının patlamasıyla başlamıştır. Fakat Bulgaristan için bu tarih 1912’dir. Birinci Balkan Savaşının başlaması, Bulgar Çarı Ferdinand Edirne üzerinden İstanbul’a yürürken niyetlerin Çatalca’da gömülmesi, Balkan Birliğinin birbirine düşmesi, Ferdinand’ın Makedonya cephesinde Bulgar zaferlerini İngilizlere satması, yüzyılı milli ihanet, bozgun, çöküş ve yılgınlıkla başlatmıştır.
Bulgaristan’da demokratikleşme Eylül 1923’te durduruldu
Savaştan sonra imparatorlukların çöküşüyle (ülkülerin sönmesiyle) bağımsız demokratik devletler dalgasının yükselişi bizde militarist tutucu güçlerin darbelerine maruz kaldı.
1918 Asker Ayaklanmasının bastırılmasıyla, Başbakan Al. Stamboliyski’nin katledilmesiyle ve 1923 Eylül İşçi Ayaklanmasının kırılmasıyla demokratikleşme kesin durduruldu. Felaket yaşandı ve toplum bir daha toparlanamadı. Bulgaristan faşist Alman sisteminin kucağına düştü, ondan kalktı Rusya kucağına oturdu.
1944’te yeni bir çöküş dalgası yaşandı. Bulgaristan kendini “Kızıl Ordu” nun çizmesi altında buldu.
Son üçüncü dalga 1991’de sosyalist blokun ve ardından SSCB’nin dağılması ve Bulgaristan’ın da bağımsızlık ve egemenlik arayan ülkeler grubunda yer aldı.
Ne var ki, 20. asrın 1918, 1945 ve1991 kırılmalarında Avrupa’da 3 büyük politik proje tamamen yok oldu, toplumsal enerjisi tükendi.
1918’de imparatorluklar (Osmanlı da aralarında) gerçekliği gömüldü,
1945’te nasyonal sosyalizm ve faşizm tarih oldu,
1991’de komünist tasarım hezimete uğradı.
Bugün yeni liberal politik tasarım seçeneği olmayan bir proje olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Fakat Bulgaristan faşizm ve komünizm kalıtı ve kırıntı çöplüğü içinde tıkandı, nefes alamaz duruma geldi ve ülkemizde 2016’da beliren politik bunalım darboğazı bir türlü aşılamıyor. Yapısı ve nizamı bozulan toplum ideolojisiz ve inançsız insanlarla doldu. Önümüzde yeni dünya blokçeyn tabanlı dijital devlet yönetimi geliyor bunu gören, tartışan konuşanlar bile yok. Blokçeyn dünyanın noteri olmaya hazırlanıyor ve hızlı adımlarla yaklaşıyor.
Batı gazetelerinin her gün işlediği konu: Liberal tasarım politik bunalımları çözemiyor! Güç kaybederek gerileme trendindeyiz.
Bundan dolayı biz bugünkü politika alanına “politik belirsizlik” alanı diyoruz. Bu bakıma, yeni politik dev projeler, fikirler, ülküler henüz doğmadığından, biz bir inkişaf başlatma 21. Yüzyıla henüz geçemiyoruz ve bocalama aşamasındayız. Tıkanıklığın, hükümet kuramamanın, öncülerin belirmemesinin izahı budur. Biz bu durumun esiriyiz ve ne yapacağımızı bilmiyoruz. Gerçek durum budur.
Fakat birlik ve beraberlik içinde olmak zorundayız!!!!
Yolumuz tek BİRLİK VE BERABERLİK YOLUDUR…
Bu darboğazda dünya okyanuslarında gemisini yüzdüren, yürütebilen tek ülke Türkiye’dir. Bu iyi bilinmeli ve asla unutulmamalıdır. Burada sorun soğanın zar kokusu ya da sarımsak dişlerinin sayısı değil, milli perspektif ve ufuktur. Ufku kararmış büyük sayıda ülke var bunların içerisinden biri de Bulgaristan’dır. Politik iktidarsız hiçbir halk ve ülke yönetilemez!!!
Bulgar parti yöneticileri aklını başına alma zamanı geçiyor, sonradan pişmanlık işe yaramaz bu böyle biline…
Bu ancak politik araçların değiştirilmesiyle aşılabilir. Bunun için politikayı kenara bırakamayız, çöplüğe atamayız. Yol açılabilmesi için seçim yasakları kalkmalı her vatandaşa tüm hak ve özgürlükleri tanınmalıdır. Vatandaşlar hak etikleri gibi aralarında ayrım yapılmamalı, eşit hakka sahip olmalılar. İlk adım olarak posta ile oy kullanma sistemi kanunlaştırılmalı ve Kasım ayı seçimlerinde uygulanmalıdır. Bizim için posta ile oy kullanma demokratikleşmenin ve özgür politikanın olmazsa olmazıdır.
Dünyada her zorluğun bir çözümü bulunur, yeter ki yüreğinden sevgi ve umut hiç eksilmesin.
Devam edecek.
Okuyanlara ve dostları ile paylaşanlara teşekkürler.