Devlet kendisi açıklıyor:
TÜİK verilerine göre, Türkiye’de iki çocuklu ailelerin yüzde on beşi yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Bunlar yoksul bile değil; o sınırın altında yaşamaya, hayatta kalmaya çalışıyorlar.
Bir diğer veri daha da korkunç:
65 yaş ve üzerindeki kişilerin yoksulluk oranı son dört yılda ikiye katlanmış.
Devlet söylüyor bunu…
Bağımsız araştırma kuruluşlarının yaptığı araştırma bu verileri şöyle toparlıyor:
Türkiye’de 30 milyon kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor, 30 milyon kişi yoksul, en az 10 milyon kişi de işsiz…
Haksızlık korkunç boyutlarda.
Burası Türkiye ve bu insanlar Türk!
Türk, kendi Anavatanında yiyecek bulamayan vahşi hayvanlar gibi hayata tutunmaya, aç kalmamaya çalışıyor.
Kahrolsun böyle sistem, kahrolsun böyle düzen…
*** *** ***
Müslüman aidiyetini durmaksızın başımıza kakan AKP döneminde, yoksulluk oranı giderek artıyor.
Nasıl oluyor bu?
Hani tüm nimet ve rızıklar Allah’ın kulları arasında eşit biçimde paylaşılacaktı? (Nahl, 71)
Hani herkes ailesini geçindirecek kadar servet sahibi olacaktı? (Bakara, 219)
Hani dünyanın ezilenleri önderler haline getirilecekti? (Kasas, 5)
Kuran’ın bu amir hükümleri neden geçerli olmuyor-olamıyor?
Çünkü milli gelirin önemli bir bölümü, bir avuç mutlu azınlık tarafından gasp ediliyor, çalınıyor, talan ediliyor.
Düşünebiliyor musunuz; Türkiye’yi, 10.000 dolarlık ayakkabı giyenler ve bileklerine 700.000 liralık saatler takanlar yönetiyor.
Bunlardan, bu halkın çektiği çileleri anlamasını nasıl beklersiniz!
*** *** ***
Türkiye’nin önemli sorunları var.
Amerikan emperyalizminin kuyruğunda Müslüman ülkelere saldırmamız (Libya ve Suriye) bir yana; vatanımızın yine bir Amerikan tertibiyle bölünme tehlikesi var.
PKK, Türkiye’nin Güneydoğusunda ayrı bir devletçik kurma girişimini ilan etti; Vatanımız bölündü bölünecek.
Cari açık öyle korkunç boyutlarda ki, Türkiye borçlarını ödeyebilmek için, bu yıl 240 milyar dolar bulmak zorunda.
Sorunlar korkunç.
Bu korkunç sorunlar yanında, halkın sefaleti söz konusu bile edilmiyor.
Esas mesele bu!
Örneğin, Van depreminin üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen, birçok aile hâlâ konteyner evlerde yaşam savaşı veriyor.
Devletin yaptığı araştırma, ailelerin en büyük gider kaleminin barınma ihtiyacına ayrıldığını gösteriyor.
Sahi; neden herkesin başına sokabileceği, insanca şartlarda yaşayabileceği bir evi yok?
Sistem partileri ve bu partiler tarafından zihinleri işgal edilmiş kişiler bu sorunun cevabını veremezler.
Bırakın cevap vermeyi, böyle bir soru duyduklarında idrak bile edemezler.
Neden bir kısım insanlar refah içinde yaşarken, güzel evlerde otururken, kışın yeterince ısınırken, diğer insanlar bu haklardan mahrum olsunlar?
Bu sorunun cevabı, kişilerin vicdanlarında yatıyor; ama bir başka gerçek de şunu gösteriyor ki, bu kişilerin vicdanları da ipotek altında!
Bunu anlayamıyorlar bile!
Türkiye’de cami sayısı 120 bin civarında, minarelerden beş vakit ezan sesleri duyuluyor elhamdülillah, toplum giderek dincileşiyor; ama tüm bunlara karşılık yoksulluk da, sefalet de giderek artıyor.
Bu işte bir gariplik yok mu?
Ekonomik İşbirliği Ve Kalkınma Örgütü’nün hazırladığı raporda, mutluluk liginde Türkiye 36 ülke arasında sonuncu olmuş.
Ayıp değil mi!
Bu zulüm daha ne kadar devam edecek.
Herkes bu sorunun cevabını düşünmeli.
Bu zulüm daha ne kadar devam edecek ve bir Müslüman bunu nasıl içine sindirecek?
Yazık değil mi bu insanlara?
İşin garibi, Türkiye’deki bu yoksulluk öylesine kanıksandı ki, artık yazar çizer takımı da bu işin peşini bıraktı.
Bindik bir alamete gidiyoruz…
Soruyu tekrar ediyorum; herkes üzerinde düşünsün Lütfen:
Sahi; neden herkesin başını sokacak bir evi olmasın?
Allah’a emanet olun…
Not: Soma katliamında şehit edilen emekçiler için Allah’tan rahmet diliyorum; başınız sağ olsun.