Hicran Göze

Tarih: 04.09.2014 01:36

SADAKA TAŞLARINDAN GÜNÜMÜZE

Facebook Twitter Linked-in



Ecdâdımızın bize bıraktığı kültürel miras incelikler ve hassasiyetlerle dolu bir hazinedir. Sadaka taşları, atalarımızın yoksula yardım ederken onun onurunu kırmamak için gösterdiği büyük inceliğin delillerinden sadece bir tanesidir. Bunlar iki metre boyunda üzerinde bir delik bulunan taş sütunlardır. Rahmetli Süheyl Ünver Hoca, bu taşlara Üsküdartaraflarında, harap olmuş bir hâlde de olsa rastlandığını duyduğu zaman çok heyecanlanmış, sabırlı ve tokgözlü fakirlerin mekanı olan Kocamustafapaşa’da da sadaka taşlarının bulunması ihtimalini sevinerek dile getirmiştir. Bu taşlar ihtiyacını kimseye söyleyemeyen, ortaya çıkmaktan çekinen vakarlı fakir ile sadece Allah’a mâlûm olsun niyetiyle yaptığı yardımın alenileşmesinden rahatsızlık duyan görgülü zengini rahatlatan vasıtalardır. 

Ecdadımızın medeniyet ve kültür tarihimize hediye ettiği, eşine az rastlanır bu anlayışta yardımı alan da meçhul kalmıştır, yardım eden de… İnancımızın bir elin verdiğini diğer el görmeyecek diyerek ulaştığı ince düşünce bu sadaka taşlarıyla geleceğe taşınmıştır. O taşlardan ihtiyacı olduğu kadarını alıp kalanını diğer ihtiyaçlıya bırakan tok gözlü fakir ve yaptığı yardım ile tanınır hâle gelmekten âdeta korkan bir zengin herhalde İslâm kaynağından beslenen bizim coğrafyamıza has asil tiplerdir.

Yahya Kemal o güzel “Kocamustâpaşa” şiirinde “Örtüyor fakrı asâletle çekilmiş perde” der. Asalet zenginliğin de fakirliğin de örtülüşündedir. Bizlerin epey bir zamandır kaybettiğimiz hasletlerden biri de asil ve görgülü zenginin fakiri teşhir etmeden doyurur ve giydirir olmasıdır. Gazete ve televizyonlardan yüzlerce kişinin bakışları ve nazarları karşısında naklen yapılan yardımlar eğer İslâm’ın tavsiye ettiği ince bir düşüncenin süzgecinden geçerek seyredilmiyorsa insanı heyecanlandırabilir. Ama bu tür anlık heyecanlar doğruları bulmağa ve reklâma benzeyen bu tip yardım gösterilerinin ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünmeye çok kere mâni olur. 

Doğru olan ecdâdımızın yaptığı gibi kıyıda köşede kalarak, istemek utancının çektiği edep perdesi arkasına saklanmış gerçek fakirleri bularak onları gazete ve televizyon sütunlarında teşhir etmeden nasiplendirmektir. Dâvetçinin ismini koskocaman puntolarla taşıyan İftar çadırlarında da, erzak dağıtan kamyonların önünde birbirini yercesine oluşan kuyruklarda da aslında fakir olmayan pek çok ruh fakirine rastlanır ama bizi biz yapan o iki asil tipe hiç rastlanmaz.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —