Kan Borcuyla Borçlanmak
Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir,
Eğil de kulak ver bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir…
***
Ey okur, metrekareye 6 bin merminin düştüğü Çanakkale Savaşları alanına yolun düşerse eğer…
***
Bir devrin battığı, bir vatan kalbinin attığı bu kutsal topraklarda…
*** 57. Alay Şehitliği’nin yol tarafında ki batı girişinin hemen yanında…
*** Çanakkale Gazisi Hüseyin Kaçmaz’ın torunu Eylül’ün elinden tutarak savaş günlerini anlattığı o güzelim bronzdan heykeliyle karşılaşacaksın…
***
Hüseyin Kaçmaz Balkan Harbine katılıp esir düşen, tırnakları Sırplar tarafından sökülen, hayata gözlerini en son kapayan Çanakkale Gazimizdir.
***
Son Çanakkale Gazisi Hüseyin Kaçmaz, Çanakkale Savaşı’na giderken ise annesinin sarılıp koklayarak, dualar okuyarak söyledikleri kulağında çınlayacaktır:
“Bak oğul bayrak için, vatan için, millet için, din için harbe gidiyorsun. Unutma ki Balkanlarda alnımıza sürülen kara lekeyi silmeden köyüne dönersen ak sütüm sana haram olsun. Bu vatan için orada şehit olursan bağrıma taş basar, başım dik gururla yürürüm insan arasında. Eğer yaralanır veya sakat kalırsan ben sana bakarım ey oğul.Bizi gavurdan geri bırakma.Gavurdan bir adım daha geri kaçarsan analık hakkımı ve sütümü helal etmem.Haydi git oğul yoluna git .Ben oğulsuz kalayım ama vatansız kalmayayım. Al Kur an-ı Kerim'i koy koynuna,ya şehit ol ya gazi. Haydi Allah yardımcın olsun.”
***
Conkbayırı’nda yaralanarak Gazi olan Hüseyin Kaçmaz’dan dinleyelim: “Conkbayırı’nda onbeş gün ayağımdan çarık çıkmamıştı. Ayağımda bir sıcaklık hissettim, çarığı bir çıkardım içi kan dolmuş, biraz sonra kan kaybından bayıldım. İstanbul’a hastaneye götürtmüşler, gözlerimi orada açtım. Zonguldak’dan anam duymuş İstanbul’a hastaneye geldi. Ayağımda ki yarayı görünce “ utanmadın mı?” dedi “ bu kadarcık yara için ta Çanakkale’den İstanbul ‘a geldin”. Doktorlar “ bu basit bir yara değil ki bir ayda zor iyileşir deyince”, doktorlara da kızdı. “Madem öyle, bir ay sonra bunu Çanakkale’ye geri göndereceksiniz. Ben onu, beni şehit anası yapacak diye büyüttüm…”
***
Gerçekten bir ay sonra yine Çanakkale’ye gidecek ve savaşmaya devam edecektir.
***
Dumlupınar’da İstiklal Madalyası alacak olan, eli binlerce kez öpülesi gazimize madalyasını bizzat Mustafa Kemal takacaktır.
***
Hayatının 14 yılını savaşarak geçiren son gazimizin ölüm sebebi insanı can evinden vuracak türdendir. 1994 senesinde Çanakkale’de çıkan orman yangınında 40 bin dönüm yer yanacak, televizyondan izlediği, orman yangını onun için yürek yangınına dönecek “şehit arkadaşlarımın yorganı yanıyor, örtüsü yanıyor” diyerek yataklara düşecek, sapasağlamken, 110 yaşında kahrından hayata gözlerini yumacaktır.
***
Bir de O’ nun İngilizlere verdiği bir ders vardır ki unutulmayacak cinstendir.Son Çanakkale Gazimiz 1991 yılında Anzak törenleri için İngiltere ye davet edilir.Yapılacak olan resmi geçit de Çanakkale’de savaşan Anzak askerlerini tekerlekli sandalyeye bindirirler.Gazimizin de tekerlekli sandalyeye binmesini isterler.Gazi ben Türk’üm, Mustafa Kemal’ in askeriyim,yürürüm der ve İngiliz devlet büyüklerinin önünde 100 metrelik yokuşu ,bastonu yere basmadan, havaya kaldırarak İngilizlere meydan okur gibi dimdik yürüyerek çıkar.İngilizler şaşkın,yanında refakatçi olarak bulunan oğlu şaşkındır.Oğlu “baba ne oldu sana” diye sorunca “evlat Çanakkale’de şehit olan arkadaşlarım gözümün önüne geldi , hele Galatasaray Lisesi’nden son sınıf öğrencisi bir genç vardı.Makineli tüfek biçti,kucağıma düştü,kucağım da ruhunu teslim etti,şehit oldu,o geldi gözümün önüne 100 metre daha olsa yürürdüm” der.Bu durum İngilizler de hayranlık uyandırır.Bir askeri üs de gazimiz onuruna yemek verirler, çık derler dünyanın en yaşlı gazisi olarak bir konuşma yap.Gazimiz kürsüye gelir,konuşmaya başlar: “Yunanlıların Amerika’dan aldığı iki gemiye karşılık biz de donanmamızı güçlendirmek için,Anadolu kadınımızın verdiği altınıyla,bileziğiyle,çeyiziyle,parası olmayan kızlarımızın ,saçlarını keserek Rum,Ermeni berberlere sattıkları saçlarıyla 11 ,milyon altın ödeyerek size iki gemi sipariş ettik.Siz gene yapacağınızı yaptınız, parasını ödediğimiz o gemileri,savaşı bahane ederek bize teslim etmediniz.O gemileri Çanakkale’de bize karşı savaştırdınız.Allah’ın hikmeti ki o gemileri Çanakkale’nin derin sularına gömdük,sonuçta yine bizim sularımız da kaldılar.”
***
Gazimizin konuşması bitince devlet protokolünün de olduğu o gece de kürsüye bir İngiliz gelip, gazimize bir deste Sterlin uzatınca, Gazimiz sorar “ bu ne?”.“ Çok güzel konuştun ya” der İngiliz “ sana hediye. ”Gazimiz “o kadar ahkâm kestin ama parayı görünce gevşedin, biz sizi parayla satın alırız” deneceğini gayet iyi bildiğinden parayı reddeder. İngiliz diretip “ben bunu hatıra olarak veriyorum” deyince, Gazi destenin içinden tek bir kağıt para çeker ,parayı ortadan cart diye yırtar, yarısını İngiliz’e uzatarak “madem hatıra, al yarısı sen de kalsın, yarısı bende,biz bu para için savaşmadık” diyerek İngiliz’e bir kez daha dersini vermekten geri kalmayacaktır.
***
İnsanın tüylerini diken diken eden, filmlere konu olacak inanılmaz güzellikte ki bu yaşamöyküsü yönetmenini beklerken…
***
Gazi, İngilizlere savaşta iman gücüyle, barışta zekâ gücüyle dersini verirken…
***
Kan borcuyla borçlu olduğumuz ulu köklerimizin, şehitlerimizin yattığı bu topraklar da, kendi tarihine özçekim yapacağı yerde, İngilizce isimli cafeler de selfie(!) çekip kendini beğendirip, konum elde etmeye çalışanları görünce, insan hem kederlenip, hem hüzünleniyor
***
…Ve diyor ki:
“Kimi dirilerimiz ne kadar ölü, kimi ölülerimiz ne kadar diri…”
(Dur Yolcu şiiri, Necmettin Halil Onan’a aittir. Gazimizin hayatıyla ilgili bilgileri veren Ali Öztaş’a ve Gazimizin oğlu Turgut Kaçmaz’a teşekkürler…)