Lale Roche

Tarih: 05.06.2017 17:42

HOŞ ADAMLAR CENNETİ!

Facebook Twitter Linked-in


Eveeeet,
Nerde kalmıştım 
Çok yaramasım çok biliyorum.
Hayatımdan hiç ama hiç eksik olmasını istemediğim biri geçenlerde ‘’ yahu sen ne yapıyorsun biraz uzamadı mı bu kendin olma haline dönmen ‘’sözüyle bi şamar attı kulağıma. He valla dedim  uzadı.
Hani koyunları keçileri salarsın bayıra açılır açılır açılırlar yeşilliklere. Bir kaptırdım ben de kendimi bu Oslo’nun doyum olmaz doğasına sormayın gitsin, nerede olduğumu bilemedim. Çimdik atıp duruyorum ha bire yaşıyor muyum diye.  Ne muhteşem bi şeymiş bu doğanın aşkı. Halbüküsü  doğdum büyüdüm açık havadayım dicem ama aynı şey olmadığını bu yaşımda anladım. Neyse bi yerlerden dalayım birbiriyle bağı olmayan paragraflarıma 
Anacım ölmeden önce yapacağınız tek şey Norweç’i sindire sindire gezmek, görmek, yaşamak olsun. O kadan!
Bir restorana girince oranın kalitesi mutfağından anlaşılır değilmi? Hijyen mi, düzenli mi, pratik kullanıma uygun mu? Ama ilk baktığımız hep hijyen olma halidir. Sadece restoran mı değil tabi, bir otel, cafe, bir arkadaşımızın evi, bir iş yeri…önce baktığımız hep temizliktir. Kimden, nereden kulağımda kalmış bilmiyorum ama bir ülkenin çöpü o ülkenin gelişmişlik seviyesini gösterir diye hatırlıyorum.

Şimdi tamam bir sürü şeyler sayacaksınız içinizden biliyorum ‘’  tabi onların tuzu kuru, dert yok tasa yok, geçim derdi yok ‘’ falan gibi. Zaten belki de bundan dolayı yoktur diyesim geliyor. Her evde çöpleri ayırarak atmak, nefes almak gibi doğal bir davraniş olmuş herkesçiklerde. Eminim parazit olanlar ülkeye sonradan katılanlardır
(Çaktırmadan bazen buna bende dahilim)
Her apartmanın ayrı ayrı çöp pisuvarları bulunmakta.  Şöle başa alayım, plastik içecek şişelerini  ve tekene kutu biralarını eğer biriktirirseniz, her marketin içinde onları kumbara gibi bir yere  atıp karşılığında para alabileceğiniz bölümler  var.  Haa! yok ben zenginim öyle ufak paralarla uğraşamam diyorsanız da yine evinizde ayrı bir poşette biriktirip apartmanın onun için ayrılan yerine atıyorsunuz. Ya da müstakil eviniz de ayrı ayrı oluşturduğunuz çöp varillerinde.  Plastikler bir yere, şişeler bir yere, ev atıkları bir yere gibi.

Diyelim ki eviniz de tadilat yapıldı. Bir yığın atık çıktı. Hah işte öyle biz de saklı gizli gideyim bi yerlere atayım, çuvallara doldurayım çöpe kakalayım falan yok. Bir kere yazılı olan hiç bir çuval ya da poşet kullanmıyorsunuz. Diyelim ki bir sürü tahta çıktı onları çivili tahtalar ve çivisiz tahtalar olarak ayırıryorsunuz.  Kartonlar ayrı, naylon olan herşey ayrı,  ev eşyaları ayrı. Sonra keyfiniz, durumunuz, arabanız uygunsa şehirde size yakın olan çöp merkezine gidiyorsunuz. Bir güzel bariyerli yere gelip giriş kartınızı alıp ve çöp çeşitlerini söylüyorsunuz.  Orada numaralandırılmış  kocaman kocaman konteynırlara uygun olarak çöplerinizi atıyorsunuz. Ve çıkışta kartınızı verip belli bir ücret ödüyorsunuz. Yok ben bunlarla uğraşamam diyorsanız da arıyorsunuz bununla ilgilenen kişileri, onlar gelip ücret karşılığı tüm bu yazdığım sıralamayı yapıyorlar.

Benim en çok çivili tahta,  çivisiz tahta kısmı hoşuma gitti. Takdire şayan vallahi. Çivisiz olan tüm ağaç parçalarını gübre haline getiriyorlar. Bildiğiniz çiçeklere bahçelere kullanılan gübreler. Hayvan dışkısı kullanmıyorlar yani. Doğanın, toprağın parçası odundan gübre yapıyorlar. Bayıldım!
Neyse daha sonra burada ki çöp ihalelerinden uzunca bahsedeceğim 

Az biraz adamcıklardan konuşmak istiyorum. Anacım 80 yaşında manyak dinç ve çalışkanlar. Sadece adamcıklar mı yahu kadıncıklar da öyle. Yaşlarına bakıyorsun hareketlerine bakıyorsun söyleniyorsun.  Kime olacak kendimizin kilere tabi. Tembeliz kardeşim tembel.  Yaşam tembeli,  hareket tembeli. Rahatlığın içinde de tembel, zorluğun içinde de.
Biraz gerçekçi olmam gerekirse biraz abartmişlar galiba şu spor aktivitelerini.  
Normal yürüyen insana rastlamak biraz zor gibi. Ya koşuyor, ya bisiklete biniyor, ya yazlık kayak tepesinde, ya da tırmanma parkurundalar. Hele o baya biş yaş almışlara bakıyorsun ahh be annem düşecen kıracan şimdi bi tarafını demek istesem de demiyorum tabi…utan kızım utan diyorum içimden 

Evet biraz cilt kuruluğu sorunu ciddi boyutlarda diyebilirim. Hatta geldiğimden beri nasibimi  fazlasıyla aldım. Ama önlemimi de aldım tabi. İşim gücüm yenilmez pehlivan gibi yağlanmak.

Herkes uzun kardeşim. Hemen hemen herkes. Boy pos endam dedikleri oran cuk diye oturuyor buraya. Cennet diyorum cennet. Malum uzun adamlardan hoşlanıyorum ya. Bolluk bereket o biçim.
Bak heyecan yaptım yazı rotam bozulmaya başladı hemen.

Neyse o konular hassas biraz. Yani şu sıralar. Aşuk olabilürüm deeeee, olmayabilürümdeeee.
Hoş adamlar var hoşşş! Ve bu adamlar dikkatimi dağıtmazsa, yazacak, paylaşacak çok şey var ve ben fırsat buldukça keyifle sizinle paylaşmak niyetindeyim.

Hoş adam dedim de bi anım geldi aklıma. Daha önce yazdım mı bilmiyorum 
Yıllar önce kızım İstanbul’a yerleşme kararı almıştı. Çok huzurlu ve mutlu olacağı bir semt de ev kiraladık. Nasıl nezih bir sokak.  
Kızımın  başka bir kız arkadaşı da onunla bir yaşayacak ve yerleşme telaşındayız. Aaa! o da ne ? Karşı apartmanın bizim hizamızda olan katına da birileri yerleşiyor. Tam net göremiyoruz ama hoş bir adam var dolanan. Genç mi yaşlı mı belli değil. Sigara içmek için fransız  balkonuna çıkıyor ve ister istemez bize doğru bakıyor. Herhalde biz de onun dikkatini çektik ki, her çıkışında gözü bize takılıyor. Eyvah!  Kızlar bak çocuk size asılabilir dikkatli olun dedim. Rahatsız ederse hemen beni arayın falan… annelik iç güdülerim çalışıverdi hemen.  Bizim kiler de yok be anne biz onu gördük o senin yaşlarda sanırım sana asılıyor demezler mi?

Ding! Ding! Duydunuz zilin sesi başladı tabi içimde  Başka güdülerim hareketleniverdi birden.  Bi heyecan sormayın gitsin. Bu arada o da maşallah sigarayı fazlalaştırdı bu arada. Neyse gel zaman git zaman, onun da yerleşme telaşı son bulmuştu ki, o da ne? Bir kaynar su döküldü tepemden. Şakır şakır… Meğer evli çoluk çocuk sahibi bir zampara çıkmaz mı? Hayvan herif dedim içimden ve çevirdim kafamı o vakit. O tabi dur durak bilmedi. Kanserden geberme pahasına da olsa peşpeşe gecenin bi vakitleri ha bire yaktı sigaraları. Tabi dumanlar bana doğru yollanmaca. Ben de az fena değilim, hem istemem yan cebime koy, hem allah belanı versin.  Kadınız ya işte! Hoşumuza gidiyor tabi beğenilmek. Bakıyorum arada bir ama o baktığımı fark etmediği anlarda. Bu arada hala adamı gündüz vakti görmüş değilim. Hep gece.

Neyse,  bir sabah bir Tv programına konuk olucam ve konuk aracını beklerken,  bu apartmandan çıkıp kafasını yukarı kaldırıp bana bakmaz mı? Aman allahım! Nasıl bi yakışıklılık…Nasıl hoş bir adam. İkimiz de birbirimiz yüzünü çok şükür gün yüzüyle görmüş olduk. Program mrogram hak getire.

Ehh! Gel zaman, git zaman pencere balkon bacayı sardı oldu. Ben nasıl olsa gidicem yaaa onun rahatlığında bari eğleneyim biraz dedim. Biraz da ders vereyim istedim. Hani öküz madem evlisin ne bakıp duruyorsun deme babında 
Her gece daha da çoğalttı sigarayı geberecek ayol! Düşünsenize bi de ben sigaradan nefret ediyorum. Ama gerçekten benim de eğlenesim geldi J bu arada kızım beni annemle babama şikayet ediyor tabi. Bu kızınızı alın burdan komşularımı taciz ediyor eğlence yaratıyor kendisine diye 

Bir pazar sabahıydı ve Sevgili Ayşe Arman’la yaptığım ropörtaj yayımlanmıştı. Arkadaşlarım da kahvaltıya gelirken gazeteleri alıp getirmişlerdi. Canım önünde kocaman kahvaltı masamız da keyifle sayfalara bakıyorduk ki, benim ki balkona çıkıp elinde ki gazeteyi bana çevirmezmi. Aman allahım ropörtajı okumuş ve beni gösteriyordu. Arkadaşlar eğlencemi bildikleri için gülmeye başladılar. Hıh! dediler  deşifre oldun artık. Balkon dan balkona ilk gülüşmemizi yaşamış olduk. Neredeyse bir ay geçmişti ve biz hala karşılaşmamıştık. Artık kimdir nedir merak ediyordum ve gerçekten bi şekilde yolunu bulup, kendimi tanıtıp,  bu bakışma işinin tatsız hal almadan kapansını istiyordum.

Bu arada tüm sülalem, arkadaşlarım, öğrencilerim falan bu eğlenceli oyunumu neredeyse biliyordu. Malum beni biliyorsunuz ağzımda bi şii durmaz ya! Neyse, uydum akıllı bir arkadaşım bana bi fikir verdi .
Kuzum dedi koca bi ilan yaz satılık ev diye ve altına da telefon numaranı yaz öküz değil ya anlar arar dedi. Müthiş eğleniyordum. Çok keyifli bi şekilde hiç üşenmeden kocaman kağıtlara iki üç cama ayrı ayrı ilan yazdım.
Olur da yansıma yapar birini okuyamazsa öbürünü okusun diye.  Bu arada evin özellikleri minicik harflerle, telefon numaram da  şey gibi kocaman kocaman rakamlarla yazılı. Gülüyorum halimize tabi seferber olduk diye.  
Tam afişleri güzelce yapıştırdım kızım geldi tabi. Anne sen benim kabusum musun ? Sana inanmıyorum nasıl bi çılgınsın sen? Senin annen baban yok mu yaaa deyip hem güldü,  hem söylendi.  Tabi biliyor benim sorunsuz bu meseleyi çözeceğimi içi rahattı ama yine kızımın işi zordu benle. Neyse ertesi günü bekliyorum  arar diye. Anacım elli tane emlakçı aradı benim öküz komşuda tık yok. Kafayı yicem. Tam üç gün emlakçılarla boğuştum. En sonunda söküp atıp yerine öküz yazdım. Bir baktım ertesi sabah titreyen bir sesle ben öküz diyen biri. Şaka gibiydi o gerçek bir ilan olduğunu düşünüp bunalıma girmiş ve  numaranında ev sahibi ya da emlakçının olduğunu sanmış ve  cesaret edip arayamamış. Ne zaman Öküz’ü okumuş bi zahmet kendi olduğunu hemen anlamış  İnanılmaz gülmüştük telefonda. Sonra bir gün buluşup sabahın köründe kahve içtik arabalı Beşiktaş sahilinde. Sonra bir gün akşam yemeği yedik. Nasıl güzel arkadaş olduk. Nasıl zararsız. Siz yazılarımdan az çok beni tanıdınız ve nasıl cesurca dürüst olduğumu biliyorsunuz bazı konularda. Hiç düşündüğünüz gibi diiil  Gerçekten tadına bakmadım  Çok güzel arkadaş olduk. İstanbul’a gittiğimde eğer iş yerinin oralara yolum düşerse uğrar selamlar bi çayını içerim. Yalnız nasıl hoş adamdı anlatamam. Demek ki onun da küçük bir aksiyona ihtiyacı varmış ki böyle bir rastlantı olmuştu.
Şimdi şair burada ne anlatmak istiyor ;
Anacım şair diyor ki o zaman uslu durdum o hoş adama dokunmadım.  Ama burada o kadar çok hoş adam var ki! Bu durum aç tavuğun buğday ambarına düşmesi gibi bişiii 
Cadı kazanı gibi ortalık kaynıyor. Anlatılacak, yazılacak, ballandırılacak, dedikodu yapılacak çoooook şey var ve ben döndüm.
Sevgi dolu kucaklıyorum hepinizi.
Sayın yazarım hani olur ya uzun bir ara verdim unutmuşsunuzdur. Dokunmayın benim bir yanlış harfime bile  düzeltmeyin oramı buramı beni seven beni okuyan olduğum gibimle yapsın o işi .
Sizi seviyoruuuuuuum!
 
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —