Bir gün bir köyde havaların kurak gitmesinden ötürü ahali hep birlikte köyün hanefi imamınıda alarak köyün en yüksek tepesine
YAĞMUR DUASINA çıkmak için toplanırlar. Köyün içinden geçerler ve yukarıya doğru çıkarlar. Bektaşinin tarlasının önünden geçerken bektaşi kalabalığı görünce merakını gidermek için hayırdır ne oldu nereye gidiyorsunuz diye sorar. Köylülerde yağmur duasına çıkıyoruz diyince aynı konudan madur olan bektaşide bende geliyorum der ve köylülerle birlikte tepeye varırlar.
Hoca okur üfler cemaat amin der dua edilir aşağıya iniş başlar. Guruba yolda katılan bektaşi kendi tarlasının önünden geçerken Yarabbi burasıda benim tarlam diye tarlasını işaret ederek gökyüzüne doğru ellerini açar ve dua eder.
Aradan bir gün geçmez ve yağmur yağmaya başlar köylü ve bektaşi çok memnundur bu durumdan. Lâkin ters giden bir şey olur ve bektaşi tarlasına vardığında bir de ne görsün tarlayı su basmış. Bektaşi üzüntülü bir ifade ile Yarabbi kabahat sende değil sana tarlayı gösterende der.
Bugün ki yazıma hoş bir fıkra ile başlamak istedim. Hatırlayanınız vardır mutlaka
Recep Tayyip Erdoğan’ın Büyük Şehir Belediye başkanlığı sırasında İstanbulda çok büyük bir kuraklık olmuştu ve Başkanda etrafına bir takım kıymetli hocaları alarak yağmur duasına çıkmışlardı.
Aman Allahım o da ne ertesi gün tüm basın kuruluşları işimiz duaya amine kaldı diye manşetlerden estiler gürlediler. Aradan bir iki gün geçti geçmedi bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağdı ve basının o günki kalbi olan basın ekspres yolunu su bastı ve medya kuruluşlarını Hürriyet Sabah dahil su bastı.
Sular altında kalan basın kuruluşları gayet pişkin bir ifade ile derelerin ıslah edilmemesini eleştirerek yine başkana ve partisine yüklendiler.
Fakat akıllarına neden siz dere yatağına bina yaptınız bu izni size kim verdi siz nasıl buralarda inşaat müsadesi aldınız diye yandaş gazeteler bir şey yazamadı başkanda kendini savunamadı. İsmini hatırlayamadığım bir gazeteci sel baskınının ertesi günü bir yazı kaleme aldı. Benim yukarıda sizinle paylaştığım fıkrayı kaleme aldı ve kabahat sizde değil adres gösterende diye bu hoş makaleyi kaleme aldı.
Sabah güncel gazetelerin o efsanevi köşe yazarlarının ne yazdığını internetten araştırırken
Yılmaz Özdil üstad-ı azamın yazısını okudum.
TABLO isimli makalesinde yine öz ve net döktürmüş, eline kalemine sağlık.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20276373.aspLakin yazının özetinde bir tarih kronolojisi yaparak
Kenan Evren’in resim merakının başlangıcından ve bu tabloların o zamanların iş adamları tarafından kaçar liradan alındığına nasıl bedellerin milyarların havada uçuştuğuna kadar harika bir sıralama yapmış. Sonra 2001 ve 2012 tarihlerine kadar tabloların değerlerinin artık nasıl 5 tl lere kadar düştüğünü anlatırken tablolara sahip olanların milyarları ödeyenlerin kimler olduklarınıda sıralamayı ihmal etmemiş. Makalesini sıfır rakamına getirmiş ve Değmesin yağlı boya diyerek bitirmiş.
Fakat birde kalem oyunu yaparak birilerini; patronu
AYDIN DOĞAN’ı bu konun dışında bırakmış. Bunu usta gazeteci büyük üstad
Yılmaz Özdil’e yakıştıramadığımı buradan yazmak istiyorum. Dünün 12 eylül şakşak ve yalakalarını ifşa ederken darbecilerin ekmeklerine yağ süren vatan hainlerini sıralayan kafası nasıl olmuşsa patronunu es geçmeyi uygun bulmuş.
Burada iş adamlarının ve yalakaların maksatlarını anlayabilir ve tölere edebilirizde, Aydın Doğan’ın hedefi ve durumu bu yalakalardan önce zuhur etmiştir.
Darbeye zemin hazırlayan gazetelerinde bunları yüreklendiren halkı bölen parçalayan haberler yaparak darbeci zihniyeti haklı çıkarmaya çalışan alçaklıkları yapanın kendisinin olduğunu ne çabuk unutmuşlardır da, bugün
Kenan Evren’i sıradanlaştıran yazısının içerisine
Aydın Doğan’ı koymamış adeta kayırmıştır. Kenan Evren’in o saçma salak sapık aptal resimlerine milyarların verildiği açık artırmalarda açık artırmayı kazanmakta, artırmakta bir şerefsizlik değilmidir.
Sözün bittiği yer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dün yaptığı konuşmasında dediği gibi
GÜN BUGÜNDÜR sayın
YILMAZ ÖZDİL üstad_ı azam hazretleri. Senin bir kabahatin yok kabahat
TARLAYI GÖSTERENDE...