Televizyonun hakimi, reytinglerin belirleyicisi televizyon dizileri. Yayındakilere her hafta bir yenisi ekleniyor, iki üç ayda tutup tutmadığı belirleniyor, tutmayanlar bazen final bile yapamadan yayından kaldırılıyor.
Yine de herkesin bir (aslında birden fazla) dizisi var. Birkaç kişi bir araya geldiğinde bir şekilde konu mutlaka dizilere geliyor; kim hangisini izliyor, hangi oyuncu daha iyi, daha güzel, daha yakışıklı…
Ayrıca bu işlerde uzman da olduk; şu dizinin çekimleri daha kaliteli, ama diğerinin konusu güzel, filanca oyuncu da çok donuk, hiç rol yapamıyor, oysa bu öyle mi, döktürüyor… Konuyla bayağı yakından ilgiliyiz yani…
Ya da bağımlı (!) mı desek...
Ne bağımlılığı dediğinizi duyar gibiyim, ama evet, bağımlıyız. Sonraki bölümde neler olacak merak ediyoruz, sevdiğimiz bölümleri tekrar tekrar izliyoruz, bir dizi bitince bir boşluk hissediyor hemen yenisine başlıyoruz, günlük programımızı, işlerimizi dizilerimizin saatine göre ayarlıyoruz, aman kaçırmayalım. Peki neden bu kadar meraklıyız dizilere?
Günlük hayatlarımızda, çevremizde, haberlerde o kadar çok kötü haber, sorun, çözülmesi gereken mesele var ki, kendi hayatlarımızı, sorunlarımızı, mutsuzluklarımızı düşünmediğimiz bir molaya ihtiyaç duyuyoruz. Birkaç saatliğine de olsa kafamızı rahatlatmak istiyoruz.
Diziler de bunun için mükemmel bir araç. Aç TV’yi bul dizini ve 2 saatliğine gerçek hayatı unut.
Kafandaki deli soruları sustur. Bir de aradaki reklamlar olmasa…
Yalnız göz ardı ettiğimiz bir şey var; biz kendi hayatlarımızı düşünmemek için dizilere dalarken (klişe olacak ama) hayatı kaçırıyoruz. Hayatın sorunlardan ibaret olmadığını unutuyoruz. Dışarıda mis gibi bir hava var, parktaki ağaçlarda kuşlar ötüyor.
Kar yağdı geçenlerde, çıkıp oynadın mı, bırak oynamayı dokundun mu kara? Ayaklar ıslanır, üst baş kirlenir, bir sürü sorun. Yine sorun…
Boşver, eve gidelim. Bugün dizilerden ne var?