Anı yaşayamamak, yaşadıklarından değil, yaşayamadıklarından pişmanlık duymak...
Hayattan beklentilerimiz var; iyi bir iş, sağlam dostluklar, tutkulu aşklar... Aslında tüm bu beklentilerimiz karşımıza çıksa da çoğu zaman ya farkına varamıyoruz ya da yanlış zamanda ve yerde karşılaştığımız için değerlerini kaybediyorlar. Yapmak istediklerimizi, söylemek istediklerimizi erteliyoruz, amacımız anı yaşamak olsa da, kafamızın içinde geçmişin pişmanlığı ya da geleceğin kaygısı var.
Çoğumuz şanssız olduğumuzu düşünüyoruz, fakat belki de tek şansszlığımız karşımıza çıkan fırsatları anlayamayacak kadar kör olmamız. Herşeyin ters gittiğini düşündüğüm zamanlarda dedemin söylediği çok güzel bir söz vardı: '
Şans treni geldiğinde, sadece bavulu hazır olanlar binebilir.' Bu yüzden şanssız olduğunu düşünmek yerine, sen bavulunun içini doldurmaya bak çünkü tren bir gün mutlaka gelecek... Şimdi durup düşündüğümde, hepimiz bir yerlere gitmeye hazırlanır gibi çabalıyoruz. Gelecekle ilgili binlerce planımız var. Asıl problem şurada; bavulumuz hazır olsa da trene binecek cesaretimiz var mı? Bilinmezliğe olan kaygımız ne yazık ki elimizdekilerle yetinmeye çalışmamıza sebep oluyor.
Kaçırdıklarımız kafamızda soru işaretleri olarak kalıp, bugüne keşkeler olarak yansıyor... Belirsizlik ve bilinmeyenin korkusu dört bir yanımızı sarmış halde.
En iyisi bildiğini yaşamaya devam etmek gibi gözüküyor. Risk almayı sevmiyoruz, gelen gideni aratır mantığı dayatılmış zihinlerimiz var. Bizim olan, elimizde olan en güzeli diyerek, kendimizi kandırmaya çalışıyoruz. Halbuki gitmediğimiz yerlerde, tanışmadığımız insanlarla, çalışmadığımız işlerde yaşayacaklarımızı kim bilebilir? Ya da şuankinden ne kadar kötü olabilir?
Göz açıp kapayıncaya kadar kısa olan bir ömürde bu kadar fazla cesaretsiz olmak, korkularla yaşamak ne kadar mantıklı?
Mutlu yada mutsuz olmak elimizdeki iki seçenek, ve ihtimalleri yarı yarıya iken;
yüzde 50 mutsuz olmaktan korktuğumuz için, monoton gelen hayatımızı tercih edip; arzularımızdan, tutkularımızdan, hırslarımızdan ve aslında mutlu olma ihtimalimizden kaçıyoruz...
Ne kadar ironik ki, mutsuzluktan kaçarken, kendimizi mutsuz ediyoruz. Güvende olmak, risk almamak için açık denizlere açılmak yerine limanlarımızda saklı duruyoruz. Sıradanlığımıza mutluluk, cesaretsizliğimize mantık diyerek kendimizi tatmin ediyoruz.
Bu dünyaya '
yaşamak' için geldik, fakat sadece nefes alıp, temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için değil; hissetmek, öğrenmek, tecrübe etmek, bazen üzülmek ve hatta hata yapmak için... Yaşamaktan korkmayalım...