Lale Roche
Tarih: 30.11.2015 02:01
EDEPSİZ SPERM
Bu gün nasıl bi güzel gün oldu yahu!
Dev bir adam girdi hayatıma. Onun devliği önceki ilişkilerinden kalan ünvanı değil di bende kabul gören, kendi tecrübelerinden bana kattığıydı.
Kalbime verdiği sıcaklığıydı.
Epeydir görüşüyorduk zaten deee... Ben bu gün başka gördüm onu. İçimin başka görmesine izin verdim, kalbim başka gördü, ne bileyim bambaşka oldu bu gün.
Edepsiz sperm koydum adını :)
Yaşıyla bağdaşmıyor biliyorum ama yaşının adamı değil zaten...
Bi kadın adamına ( pardon daha adamım olmadı ) adama saygı duyunca seviyor.
Pascal'ımı neden unutamadım? işte! bundan....
Aslında Pascal'ımın verdiği duyguyu, huzuru, saygısını, verdiği değerini unutamıyorum.
Unutamıyodum duuu..
Kadın hayatında ki adamla herşeyini paylaşabilmeli, konuşabilmeli, asar mı keser mi düşünmemeli, yargılar mı aşağılar mı dememeli...huzurlu olmalı paylaşırken ve kendide huzur vermeli. Rahat olmalı. Rahat giyinebilmeli, soyunması giyinmesinden daha rahat olmalı. Işıklarla derdi olmamalı. Yok karanlık olsun, yok loş olsun. Özür dileyebilmeli, af buyura bilmeli. Utanmamalı.
Bunların hepsini ancak bir erkeğin güven konforu sağlıyor bilesiniz. Bir erkeğin şiddet korkusu değil.
Bu Dev bana bu konforu verdi.
Bu Dev beni önce korkuttu.
Yaşıyla değil, koşuluyla.
Başıyla değil, tutkusuyla...
Bu Dev hem derin mi derin hem de içine çeken tehlikeydi. Korktum önce. Kaçtım bi güzel. Kendimi beğenmişlikler yaptım. Ezdim geçtim onu duygusuyla. Ama bırakmadı peşimi. Öyle samimi ses tonuyla kaldı ki!
Allah Allah dedim deli misin nesin be adam git başımdan işte, bulaşma bana dedikçe kendimi yazışmalarda buluyor oldum onunla.
Tatlı tatlı şarkılar her sabah. Her şarkı da duygusu, her şarkıda tutkusu kulağımdan bedenime iniyor usulca. Yalıyor sanki tenimi. Sıcacık ohhh! Tıpkı elleri gibi.
Leonard Cohen'in
Lover Lover Lover şarkısı beni ne yapıyorsa o da bana onu yapıyor işte! bi türlü diyemiyorum bunu ona. Olum çekil ayağımın altından. Çekil bak!
yerim seni :) demedim tabi öle.
Gerçekten bu şarkının melodisi tüüüm hücrelerime zıpkın gibi girip, deli fişek gibi yapıyor beni. Dişi bitlerim kanlanıyor ona karşı. Dişi yanım kuduruyor sanki. Ona hep kur yapmak, cilve yapmak, fingirdemek istiyorum. Baştan çıkarmak istiyorum. Yok yok merak etmeyin frenliyorum kendimi :))
Ama bu gün bambaşka oldum.
Bir
E.T. filmi vardı ya hani...Başrol olan Dev, parmaklarıyla kadına dokunmuştu sevmek için, avucunun içinde taşıyordu hani koca kadını... işte! Tam da o sahnelerin anlamına yakın bi şi oldu bende.
Bu dev adam benim en hassas yerlerime sızdı sanki. Herkeslerin bilemediği. Herkeslerin bilmesine izin vermediğim. Nutkum durdu derler yaa!
Onunla konuşurken tereddüt etmiyorum. O kadar rahat, o kadar rahatlık veriyor ki!
Aşklarımı, sevdalarımı, kocalarımı, çapkınlıklarımı :) çüş yani seslerini duyuyorum merak etmeyin...herşeylerimi inanılmaz sınırsız konuşabiliyorum. Tıpkı Pascal da ki gibi. Çok özgürce çok içten bi şi işte bu. Birliktelik böyle özgür oluncamı anlam buluyor bunu tartışmak isterdim sizinle. Bana kanatlarını verdi ve birlikte uçuyoruz gibi.
Bazen beni çocukça buluyor mu acaba dediğim oluyor. Nasıl bir olgunluk diyorum ki!
Bi bakıyorum özlemden kaynaklı masumca bir kapris yapıyor. Hoppalaaa diyorum. Sanki dev adamın içine bıyıkları yeni terlemiş delikanlı kaçmış oluyor :)
Çok hoş bi şi bu,
Kendi de feci hoş oluyor. Gülünce acayip olgun seksi bir kare bakıyor bana.
Çok başka bir adam bu. Çok renkler var içinde. Çok hüzünler. Çok sevdalar, çok davalar, çok yalnızlıklar da sanki. Ve korkular...Ama en çok hüznü görüyorum nedense gözünde.
Ona söyleyemedim ama inandığım onun sözleri hisleri duyguları değil diline vuran, inandığım gözlerinde ki hüzün.
Hüzün bilerek acıtmaz kimseyi,
Hüzün bilerek delmez yüreği,
Hüzün zaten el ister üzerine,
Hüzün sevilsin ister.
Ben seni hüznünden sevdim sanırsam Dev Adam.
Ben hüznüne inanır, hüznüne sarılırım diye haykırıyor şu an içim ona...
Sanırsam dı bu adam çok sevilesi biriydi.
Her sabah gözümü açar açmaz nefes gibi günü içime doğuruyor. Uyuyan yanardağı uyandırıyor sanki. Fokurdamaya başladı içimde bi şiler. Ve bana benden korkma, gitme hayatımdan, deneyelim, ne kaybedicez dedi.
İşte en hassas yerime dokunuyordu. Çünkü ben cesur savaşçıyım. Cesur olmak öğretmişti bana yaşamı. Adımlarımı cesurca atmış düştüysem düşmüş yenildiysem yenilmiştim. Ama yine ayağa kalktığımda öğrenmiş, büyümüş, güçlenmiştim.
Korkarak pısarak kaçarak ya da kaçak savaşarak yaşamda büyümek olmuyor.
Deneme yanılmadır medeniyeti getiren, insanı insan yapan.
Bu Dev adam Savaş'a davet etmişti beni ve ben kaçmadım. Kaçamadım. Onun gölgesinde huzuru, bilgeliği, sevgiyi ve şefkati gördüm. Kaçamadım.
Çok düşünmüştüm altından kalkabilir miyimi...zaten yıpranmış, yaralanmış, hasar almış bir kayık gibiydim. Kayığın adı da Çiçeğim di. Bu koca Dev'i taşıyabilir miyim dedim kendi kendime. Olur ya savaş bizim birbirimizle değil ki! Ve bu
Savaş'ta Dev Adam da arada bir yaralanabilir hatta düşebilir. Taşıyabiliriz miyim onu tek başıma kaldırabilir miyim di?
Korkma! dedi içimde ki
BEN
Bu adamın sevgisi seninkinin aynısı.
Senin sevgin ona destek olur köstek değil. Sen güzel seversin insanı.
Böyle dedi içim ve korkmadan yer aldım Dev adamın gölgesinde.
Evet, biz bize değildi savaşımız. Kimselerin savaşı birileriyle değil.
Bizim savaşımız ego muza olucaktı. Zaten hep onaydı.
Ego :) içinde kaygıları korkuları yargıları, kırgınlıkları, suçlamayı, yetersizliği, başkalarının gözünü ve daha bir çoklarını toplayıp kendine bir sanal ordu yapmış canavar hepimiz için.
Bizim savaşımız da ona olucaktı. Bunun içinse tek silahımız öncelikle ondan korkmamamızdı.
Çünkü onun ordusu yok aslında. Tıpkı yollarda ara ara gördüğümüz panodan trafik arabaları gibi. Trafik polisi diye hızımızı keseriz ama yanından geçerken anlarız yapmacık kandırmaca olduğunu.
Egonun ordusu da böyle aslında. Karşımıza, bi zaman korku panosu olarak, bi zaman kaygı, bi zaman yetersizlik olarak çıkacak. İşte bizim sevgimiz orada lazım olacak. Biri diğerine hatırlatacak. Biz kimseyi incitmiyoruz. Insan öldürmüyoruz. Kimsenin hakkından hukukundan çalmıyoruz. Kendimize ayırdığımız özelimiz de sadece birbirimizi seviyoruz. Değer veriyoruz. Yaralarımızı sarıyoruz.
Hepimiz farkında olmadan dönem dönmem egonun ordusuna katılırız.
Mesela ilişkilerimizde;
Mutsuz bir birliktelik yaşar fakat diğer takım arkadaşlarımız tarafından ego ordusundan çıkmamamız için sindiriliriz.
Boşanıp ne yapıcan, çocukların sensiz olucak, elâlem ne der, yalnız kalıcan, nasıl geçinicen gibi bir sürü korku komutları sarar iç sesimizi.
Bazen birilerimizin yaşı, birilerimizin kalbi, birilerimizin başı büyük olabilir. Birilerimizin de içinde taşıdığı ego ordusu.
Yıllar sonra anlamış dev adam bunu. Ve şimdi içinde taşıdığı ego hapishanesin de bir çiçek açmıştı. Adı Çiçeğim. Evren onu ödüllendirmişti aslında biliyordu belki beceremeyeceğini özgürlüğü, onun için onun hapisanesinin içinde açtırıvermişti
Lale çiçeğini. Dev adam onu öyle kırmızı kırmızı görünce sevincinden ağladı. Hopladı zıpladı. Sevindi. Sula dı, baktı, büyüttü. Uzun süredir olamadığı kadar aşkla coştu içi. Çiçek de mutlu olmuştu. Çünkü bu dev adam onu yağmurdan çamurdan yakan güneşlerden koruyabilirdi. Onun varlığı çiçek için bir yaşam alanıydı artık.
Ama dev adam bi süre sonra telaşa kapıldı. Korktu. Ya diğer mahkumlar çiçeğini koparırsa, çalarsa, ya da yok etmeye çalışırsa diye.
Ya da kendi onu bu korkularıyla ezerse diye.
Şimdi başka bir masalın içinde asla bir daha hikayesi olmayacak bu
Dev adam!
(Çünkü Yaşam Masalı hayatımız da sadece bir kere olur ikincisi asla olamaz)
Evet bakalım bu dev adam ne yapacak?
Ya kendisini yıllardır hapis etmiş egosunun ordusuna yenik düşecek
hapishanenin içindeyken bir daha onu hapis etmesine izin verecek
Ya da yanında kıyıcığında açan çiçekle yaşamın bir kez olduğu bu masal kitabın da
doğayı mı koklayacak özgürce?
İçine çekerek?
Devin cüssesi çok büyük ama kalbi çok küçüktü. Çiçeğin kendi minik ama kalbi Dev'in kalbinden de büyüktü.
Şimdi herkes korkularını kaygılarını tedirginlikleri olduğu yere bıraksın. Çünkü onlar tıpkı yollarda rastladığımız yalancıktan trafik arabaları gibidir. Bizi korkutur ve yavaşlatırlar.
Yaşam bizim hızımızı bekliycek kadar geniş zamana ayarlanmamış.
O sadece akar...
Yavaş olanlarsa yetişemez.
Sizi seviyorum :)
Okuyan gözleriniz sanal trafik arabaları görmesin dilerim!
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —