Prof. Dr. Ali Osman Özcan
Duygu kanalları tıkandığında yaşamın deneyim alanı daralır. Kişi kendini ve dış dünyayı deneyimleyemez.
Bu durum yaşamdan doyum almayı kısıtlar. Gelişim, değişim ve dönüşüm özgürlüğü baskı altına alınmış olur.
Doğuştan getirilen duyguların akışları engellendiğinde kişi kendisi ve dış dünyanın derinliklerine inmekte zorlanır.
Hatta kullandığı dilde bile sözcüklerin düzlem derinlikleri kaybolur. Oysa yaşamın özüne, içine inmek için duygu kanallarının tıkanmaması, açık olması gerekmektedir. Yeni doğan bebeklerin üç yaşına kadar gösterdikleri duygular göz önüne alındığında bebeklerin duygularını rahatça ifade edebildikleri görülebilir. Yirmi yaşlarındaki insanda ise
tıkanan kanallardaki duygular fokur fokur kaynadığından kişinin kendi geleceğine yönelmesi zora girer.
Duygu kanalları tıkanan insan kendi kendini insan etmekte de yani eğitmekte de başarılı olamaz. Öncelikle insanın kendisini eğiten bir eğitimci olduğu gözden kaçırılmaktadır. Dışarıdan yapılan baskılarla insan canına tak değinceye kadar dayanabilir.
Canına tak dediğinde duygusal akışa yol açılmış olur. İnsan kendi canına can katan olur. Kendi kendini kendi yapma çabasıyla tıkanan duygu kanalları aslında açılmaya çalışılır. Duygu kazanı üzerindeki köpüklerin baloncukları kanalları tıkadığında kişi kendisini afakanların boğduğu duygusuna kapılır. Baloncukların üzerinde asılı kalma duygusu güvensizliği de beraberinde getirdiğinden kişi kendi deneyimlerini erteleme gücünden de yoksun kalır.
Kişiler genellikle duyguların tıkanmaması, yaşanması konusu üzerinde dururlar. Bu tutum yanlıştır. Zira insanlar duygularında yaşadıklarında sorun kendiliğinden çözülür. Duygusal kanallar açılır, kişi de duyguların akışı içinde kendi kimlik ve kişiliğini bulduğu gibi kendi benliğine de dürüst davranmaya başlar. Kendi kendini suçlamaktan vazgeçtiği gibi sözcüklerin de sulandırmadan, ballandırmadan, tatlandırmadan, zehirlemeden kullanılma durumu ortaya çıkar. İnsan duygu kanalları açıldığında kendi kanı ve kanıtlarını da ayırabilir hale gelir. Kişi kendisi olma cesaretine sahip olur. Yavaş yavaş acele ederek kendi kimliğinin derinliklerine doğru ilerleyebilir.
Kendisinin diktatörü olduğunu söyleyen, kendisine emirler verebildiğini iddia eden insanların duygusal akışları tıkandığında bilgilerini, becerilerini, yeteneklerini kullanamaz duruma düştükleri de bir gerçektir. Bu durumdaki insanlar kullandıkları dili yapılandırıcı, yorumlayıcı, irdeleyici bir şekilde duygularıyla bütünleştiremezler. Duygu kanalları tıkandığında ortaya çıkan hayal kırıklığı çok daha fazla huzursuzluk ve gerilime yol açtığından bu kişilerin duygusal olgunluğa ulaştıkları da söylenemez. İnançlarındaki ateş söndüğü gibi yaşama bağlılıkları da azalır. Dolayısıyla bu kişiler kendi kendilerinin cephaneliği olarak karşımıza çıkarlar. Her an patlamaya hazır bu cephanelikleri sakinleştirmek gerçekten çok zordur.
Duygu kanalları tıkandığında kanalların ağızlarını açmak bazen tehlikeli durumlara da yol açabilir.
Özellikle kendini
yeniden düzenleme, yapılandırma, yorumlama ve
irdeleme anlarında cephanelikteki patlamalar duygu denizinde mantık bırakmayabilir. Bu kişilerin iletişim aksaklık ve bozuklukları başkalarını da huzursuz eder ki, hasımlarına yönelik husumet dolu sözcüklerini her an duymak olasıdır.
Duygu kanallarında duyguların akışı kişinin kendini gerçek kılmasını sağladığı gibi onun kendisi haline gelmesine de katkı yapar.
Duygu kanalları açık olan kişiler kalabalıklar gibi düşünmez. Kendi başına bağımsız ve özgürce düşünebilir ki, gerçekliği ne inkâr eder ne de görmezden gelir.
Gerçekliği gerçek olarak yaşar ve hayatta tökezlemez.