Babalar ve oğulları
Baba: Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi…
Trablusgarp vilayeti Evkaf Müdürü Ürgüplü Abdullah Avni Efendi’nin oğlu İlk öğrenimini aile içinde ve özel derslerle tamamladıktan sonra, 1883'de İstanbul’a gelerek Fatih Başkurşunlu Medresesi’ne kaydolur. İki yıl sonra memleketi Ürgüp’e, oradan da Kayseri’ye geçer. Yarıda kestiği eğitimini burada Yağmurlu Medresesi’nde sürdürür. Kısa bir süre sonra yeniden İstanbul'a döner ve Başkurşunlu Medresesinde 8 yıl eğitim görür.
Medreseden icazet aldıktan sonra kaydolduğu Hukuk Mektebini de bitirerek Bursa'ya müderris olarak atanır ve memuriyet hayatına başlar. İlk görevinin ardından Adliye'ye geçerek 1908’e kadar kadar sırasıyla Maraş, Trablus ve Lazkiye’de çeşitli görevlerde bulunur.
Ardından tayin edildiği Selanik’te genç subay ve aydınların kurdukları siyasi oluşumlara ilgi duyar ve bazılarının çalışmalarına fiilen katılır. Selanik'te ceza reisi iken İttihat Terakki Cemiyeti’ne girer. Meşrutiyet’in ilanından sonra Niğde mebusu olarak Meclis-I Mebusan’a üyesi olur. 1912'de ikinci kez ve yine Neğde mebusu olarak Meclis’e girer.
İbrahim Hakkı Paşa kabinesinde Dahiliye, Orman ve Meadin nezaretlerinde vekaleten bulunan Mustafa Hayri Efendi, Küçük Mehmed Said Paşa’nın kabinesinde Adliye Nezareti ve Şurayı Devlet başkanlığına asaleten atanır.
Ve 16 Mart 1914’de Şeyhülislamlık makamına getirilir.
Bu görevdeyken verdiği “Cihad-ı Ekber” fetvası ile dünya tarihine geçer.
1914′de fevkalade (olağanüstü) olarak toplanan kabinede 1. Dünya Savaşına girme temayülü ağır basınca bazı nazırların istifa etmesine rağmen, Mustafa Hayri Efendi harbin gerekliliği hususunda ısrar eder ve kabinenin kararından sonra da Cihad-ı Ekber fetvasını verir.
Şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi, geçmişteki Haçlı Seferlerini örnek göstererek Cihad-ı Ekber fetvasını;
“Padişahın cihad emrine herkesin katılmasının farz olduğu; İslam Hilafetini ortadan kaldırmak isteyen, Rusya, İngiltere ve Fransa idaresinde olan bütün müslümanların bu devletler aleyhine birleşmesinin şart olduğu, Bu farziyete rağmen cihada katılmayanların ağır cezaya düçar olacakları. İslam (Osmanlı) askerini öldüren yukarıdaki devletlerin tebaası müslüman askerlerin büyük günaha girecekleri ve İngiltere, Fransa, Rusya, Sırp, Karadağ hükümetleri idaresinde bulunan müslümanların, İslam Devletine yardımcı olan Almanya ve Avusturya aleyhine harp etmelerinin bu devletin zararına olacağı için büyük günah olduğu” esasları üzerine bina eder.
Ve oğul: Suat Hayri Ürgüplü
1903 yılında Şam’da dünyaya merhaba diyen Suat Hayri Ürgüplü, Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1926 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirir.
Galatasaray Spor Kulübü’nde atletizm de yapmış olan Suat Hayri Ürgüplü, 1929-32 yılları arasında İstanbul Ticaret Mahkemesi yargıçlığı görevinde bulunur. 1939 ve 1943 yıllarında Kayseri’den Milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girer.
2. Şükrü Saraçoğlu Kabinesinde, 9 Mart 1943 -13 Şubat 1946 yılları arasında Gümrük ve İnhisarlar Vekilliği, 27 Mayıs darbesi sonrasında kurulan Cumhuriyet Senatosu’nun 28 Ekim 1961 - 6 Kasım 1963 tarihleri arasında ilk Başkanlığını, 20 Şubat - 27 Ekim 1965 tarihleri arasında da Adalet Partisi öncülüğündeki Koalisyon Hükümetende Başbakanlık yapar. 1966 yılında Kontenjan Senatörü seçilir ve 1972 yılına dek bu görevde kalır.
Gümrük ve İnhisarlar Vekilliği sırasında kahve ithalatı konusunda yolsuzluklar olduğu yolunda dedikodular çıkınca örnek bir davranışta bulunur.
“ Adımın da karıştığı kahve yolsuzluğuyla ilgili, Bakanlığımda bir komisyon kurulmuştur. Bu teftiş heyetinin selametle çalışabilmesi için, benim, bu bakanlık koltuğundan ayrılmam gerekir; aksi halde, komisyonu etkilerim, sağlıklı bir karar oluşmaz. O nedenle, siyasi ahlak gereği, bakanlıktan istifa ediyorum” diyerek, 13 Şubat 1946’da görevini bırakır. Yüce Divan’da yargılanır ve aklanır
Ürgüplü’nün bu örnek davranışı, halen bazı okullarda İdare Hukuku dersinde örnek gösterilmekte ve okutulmaktadır.
Sizce biz bütün bunları niçin yazdık; bir fikriniz var mı?