M.Emin Ballı

Tarih: 17.09.2024 10:50

Antika mı Bu Bezelye Canım!

Facebook Twitter Linked-in

Antika mı Bu Bezelye Canım!

Hafta sonu oldu mu, nefeslenmek için kendimi İstanbul dışına atarak dertlerimi doğanın kucağında avuturum. Yok, o hafta gidememişsem bu defa kendimi gezmelere vururum, dinlenmek şart… İşte bu hafta sonu hava biraz gri bulutlarla kaplanınca ben de kendimi müdavimi olduğum Kadıköy Antika Pazarına atıyorum... 

Tarihi Kadıköy Salı Pazarı yerinde Pazar günleri kurulan Antika Pazarında, düzenli ve disiplinli yerleştirilmiş tezgâhlar arasında dolaşırken,  her defasında kendimi adeta geçmişte yolculuğa çıkmış gibi hisseder, çocukluğumu anımsarım. Düne dair ne varsa bu pazarda bulmak mümkündür; antika ev aletlerinden tutun da sahaflık kitaplarına ve gözlerinizi kamaştıran muhteşem objelere kadar…

Ben size bu pazarın detaylarından bahsetmeyeceğim, merak edenler bir Pazar gününü buraya ayırarak İBB ye ait Kadıköy Hasanpaşa’daki Antika Pazarını dolaşabilir.

Benim size anlatacağım kulak misafiri olduğum iki anekdotu paylaşmak. Malum şu günlerde azgınlaşan enflasyonla çarşı-pazar alev alev bizim de ceplerimiz… 

Bu hafta sonu Kadıköy Antika Pazarının rengarenk tezgâhları arasında dolaşırken, tezgahının başında tahta sandalyede oturur vaziyette, saçı sakalı ağarmış, alnındaki çizgilerin derinliğinden onun tecrübe sahibi biri olduğu hemen yüzünüze yansıyan esnafı; başında dikilen, tıknaz vücutlu ancak gözleri fıldır fıldır etrafı izleyen bir kişiye bir şeyler anlatıyor olduğunu görüyorum. 

Ben, tezgâhın önünde antika objelerden biriyle meşgul olurken, ister istemez konuşan yaşlı adamın tok sesi kulağımı kurcalıyor. Birkaç dakikalık o kulak misafirliği ayaklarımı olduğum yere mıhlıyor ve tezgâhtaki diğer objeleri inceliyormuş gibi yaparak zamana oynayıp o yaşlı adamın anlattıklarına kulak kesiliyorum:

Hemşerim, ben Kasımpaşa’da oturuyorum, semt pazarı bizim sokağa kuruluyor, bu haftaki pazarda balkona bir sandalye attım bir yandan çay-kahvemi yudumlarken diğer yandan da akşama kadar evimin karşısındaki pazarcıları izledim.
Ne gördüm biliyor musun? 
Tezgâhın birinde bezelye satılıyor, mevsimi ya, vatandaş da rağbet gösteriyor tabi. Sabah bezelye tezgâhının üzerinde fiyatı kocaman harflerle 35 TL yazıyordu. Tezgâhın başı arı gibi dolmaya başladı. Onları izlerken, demek ki pazarın en ucuzu bu tezgâh olmalı diye düşündüm.
Günün ilerleyen saatinde o tezgâhta adam bezelyenin fiyatını 40 TL ye çıkardığını farkediyorum! Fakat tezgâhın başındaki kalabalık azalacağına daha da artmaya başlıyor! Akşamüzerine doğru adam o bezelyenin fiyatını 50 TL, sonra 55 TL, derken en son 65 TL yaparak yığınla koca bezelye tezgâhını satıp bitirdi…
Diyeceğim o ki, biz burada 100 TL’ye aldığımız bir objeyi 110 TL satmaya zorlanırken, pazarcı bir sebzeyi 35 TL ye satarak para kazandığı halde, bununla yetinmeyerek bezelyeyi 65 liraya kadar çıkartıp ne vurgun vurdu gözlerimle şahit oldum. Antika mı bu bezelye de durduğu yerde fiyatı artsın canım…  
Neymiş efendim serbest piyasaymış! Ne adamda vicdan var, ne de onu denetleyen… 

Ayakta dikilen tıknaz adamsa kollarını iki tarafa açarak bir kahkaha atmasın mı; 
“Oda bir şey mi komşu, ben sana daha vahimini anlatayım, ‘serbest piyasa’ dedikleri bu saçmalığın ne olduğunu görmek için.
Ağabeyim Ankara’da bir pastanede kasiyer olarak çalışıyor. Geçen hafta telefonla konuşmamızda böyle hal hatır esnasında konu hayat pahalılığından, ekonomiden, enflasyondan, tasarruftan açıldı da, Ağabeyim şöyle bir hatırasını anlattı bana;
‘Birader dün sabah patron yanıma geldi ve “Mustafa bey şişe gazozun fiyatını 15 TL den 35 TL ye çıkartalım,” dedi. Ben şaşkınlık geçirerek cevap verdim;
Bu artış çok fazla olmuyor mu, aynı gazoz yan tarafımızdaki büfe de 10 TL,” dedim.
Patron yüzüme sert sert bakarak;
Mustafa Bey, biz insanlara bu gazozu zorla mı satıyoruz, hayır! İstemeyen gitsin o büfeden alsın, serbest piyasa. Bize hesap soran mı var, hayır! Ben istediğim fiyatı koyarım…
Valla birader gazozun fiyatını 35 TL yaptık ve millet de alıp içiyor, ne itiraz eden var ne de hesap soran...”
Bu söze, sandalyedeki oturan adam, başını sağa sola sallayarak, “Doğru, -serbest piyasa-ya! Liberal düşünce işte, goyuver gitsin…” dedi. 

Bu hikâyeler beni derinden etkiledi. Çünkü serbest piyasa denen olgu tamamen insanı vicdanı ile cüzdanı arasında bırakıyor gibi sanki. Devlet olarak her insanın başına bir güvenlik dikemeyeceğinize göre, o zaman sağlam bir sebep-sonuç ilişkili sistem koyarsınız, denetimi de sıklaştırır ve o sisteme uymayanı cezalandırırsınız. 
Mesela bize göre; ‘Götüre Vergi’ kaldırılmalı, herkes kazandığı kadar vergi ödemeli, fiş kesmek her esnafa zorunlu olmalı, ‘Vergi affı’ da hiç olmamalıdır.
‘Serbest Piyasa’ denen ekonomik sistemle aslında rekabete dayalı piyasanın dengelemesi ve daha da ucuzlatması beklenirken, bizde tam tersi oluyor galiba! Bezelye tarlada 25 TL’ye üretici dertli, pazarda 65 TL’ye tüketici depdertli…
Öyle ki, bu halimizle Vicdan Meydanında Muharebedeyiz! O muharebede meydan vicdansızlara kalırsa, birileri ahlaken kaybediyor olsa da, aslında kaybeden hepimiziz… Vicdanı elden bırakırsan; Hakkın hatırını incitirsin, haksızlığın müsebbibi olursun…

Serbest piyasa, ahlak, vicdan, hayat pahalılığı, ekonomik tedbirler…

Hani şu günlerde “Kamuda tasarruf” tedbirleri kapsamında devlet ekonomiyi disiplinize dip enflasyonu dizginlemeye çalışıyor ya, mesela memur servislerinin kaldırdığı gibi… Kamunun kemeri sıkması tamam da özel sektörde ki koca göbeklilerin kemeri neden hiç sıkılmaz anlamış değiliz! Tasarrufun büyüğü-küçüğü, devleti-özeli olur mu? Varsa bir darboğaz, top yekûn seferberlik olmalı, gerisi…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —