İnsan Hakları Sergisi Bulgur Palas'ta açıldı
Dünyanın birçok yerinde, insan haklarının sistematik olarak ihlal edildiğine tanık olunan bir dönemin yaşandığını kaydeden İmamoğlu, “Unutmamalıyız ki, insan hakları ihlallerine tepki coğrafyaya göre, ülkeye göre, şehirlere göre ya da bir etnik kökene göre değişmez; değişmemeli. İhlal İstanbul'da da bir ihlaldir, Van'da da bir ihlaldir, Gazze'de de, Halep'te de, Ukrayna'da da. Dünyanın neresinde olursa olsun, insan haklarına yapılan ihlaller var ise, o ihlaldir. Dolayısıyla; göz ardı edilemez, saklanamaz, gizlenemez. İnsan haklarını sistematik şekilde ihlal edenler, kendi halklarına zulmedenler, ayrıştıran sistemler, rejimler, liderler er ya da geç adaletin tecelli etmesine de engel olamazlar” dedi.
FATİH / İSTANBUL
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) yıllar süren atıl görüntüsünden kurtarıp, kentin kültür-sanat yaşamına kazandırdığı Bulgur Palas, “10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü”nde, “Magnum İstanbul'da: İnsan Hakları Olanlar/Olmayanlar” sergisine ev sahipliği yaptı. Dünyaca ünlü Magnum Photos ile kalıcı iş birliğinin ikinci sergisinin açılışı; Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, Magnum Photos Küresel Sergiler Direktörü Andréa Holzherr, serginin küratörü Emin Özmen ve sanatseverlerin katılımlarıyla gerçekleştirildi. Kardeşi Neslihan Yakupçebioğlu da açılışta İmamoğlu’na eşlik etti. İnsan hakları kavramının derin tarihini, bugünkü geçerliliğini ve gelecekteki önemini irdeleyen serginin açılışında, sırasıyla; Polat, Holzherr ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.
“10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ, TÜM DÜNYANIN İNSAN HAKLARI KONUSUNDA YOL ALMASI GEREKTİĞİNİ BİZE HATIRLATMALI”
Serginin, çok anlamlı ve olmasını arzu etmedikleri olayların yaşandığı bir dönemde açıldığına dikkat çeken İmamoğlu, şunları söyledi:
“Bu güzel bina, Bulgur Palas, Magnum Photos'la bence çok uyumlu bir sinerji oluşturdu. Bu, kalıcı iş birliğinin ikinci meyvesi. Küratörlüğünü değerli sanatçımız Emin Özmen'in üstlendiği, 45 sanatçının 90 fotoğrafından oluşan bir sergi. Sergi, insan hakları kavramını tarihiyle, bugünüyle, geleceğini ele alıyor. 10 Aralık 1948’de, 76 yıl önce kabul edilen İnsan Hakları Beyannamesi'nin 30’ncı otuzuncu maddesine atıfta bulunan dünyanın dört yanından fotoğraflar, bu sergide var. Sergide bütün fotoğraflar, bütün maddelerle ilişki kurarak, görsel bir biçimde bir anlatıda bulunmakta. 10 Aralık İnsan Hakları Günü, tüm dünyanın insan hakları konusunda yol alması gerektiğini bize hatırlatmalı. Bu yönüyle de küratörümüzün değerli katkılarıyla, buradaki fotoğraflar, böylesi bir mesajla insanlarımızı karşılıyor olacak.”
“İNSAN HAKLARININ KORUNMASI, YALNIZCA DEVLETLERİN DEĞİL, AYNI ZAMANDA BİREYLERİN DE SORUMLULUĞUDUR”
“İnsan hakları; yaşam hakkından ifade özgürlüğüne, eşitlikten adil yargılanmaya kadar her bireyin sahip olduğu temel haklar. Bu hakların korunması, yalnızca devletlerin değil, aynı zamanda bireylerin de sorumluluğudur. Zaten bütüncül bir alandır ve bütüncül bir sorumluluk hattıdır. Devletler, elbette insan haklarını korumakla, kollamakla mesul ve bunun takibini yapmakla, denetlemekten sorumlu devletler konumundadır. Ama bireylerin elde etmiş olduğu sağlıklı bir eğitim, bilinç ve insan olabilme duygusuyla, bence insan haklarının bütün dünyadaki teminatıdır. Dolayısıyla, sadece kendisini ve mensubu olduğu grupların haklarını savunan değil, hakları çiğnenen herkesi savunan bireyler, bütün bu yönüyle aynı zamanda demokrasinin de büyük bir teminatı olurlar.”
“İNSAN HAKLARI İHLALLERİNE TEPKİ COĞRAFYAYA GÖRE, ÜLKEYE GÖRE, ŞEHİRLERE GÖRE YA DA BİR ETNİK KÖKENE GÖRE DEĞİŞMEZ, DEĞİŞMEMELİ”
“Ne yazık ki, dünyanın birçok yerinde bu hakların, sistematik olarak, acımasızca ihlal edildiğini görüyoruz ve yaşıyoruz. Ancak unutmamalıyız ki, insan hakları ihlallerine tepki, coğrafyaya göre, ülkeye göre, şehirlere göre ya da bir etnik kökene göre değişmez; değişmemeli. İhlal İstanbul'da da bir ihlaldir, Van'da da bir ihlaldir, Gazze'de de, Halep'te de, Ukrayna'da da. Dünyanın neresinde olursa olsun, insan haklarına yapılan ihlaller var ise, o ihlaldir. Dolayısıyla; göz ardı edilemez, saklanamaz, gizlenemez. Bugün Suriye'de gördüğümüz gibi, ne yazık ki geçmişten bugüne yapılan ihlaller, buna dönük dünyanın zamanında alamadığı sağlıklı uygulanamayan tedbirler veya birtakım çalışmalar sonrasında, gerçekten milyonlarca insanın zulüm çekmesine ve acı günler yaşamasına sebep oldu. Dolayısıyla, bugün başka bir zor dönemin eşiğindeki Suriye'den, hemen yanı başımızdan geçmişe dair ve bugüne dair farklı ihlalleri görüyor olabiliriz.”
“İNSAN HAKLARINI SİSTEMATİK ŞEKİLDE İHLAL EDENLER, ER YA DA GEÇ ADALETİN TECELLİ ETMESİNE DE ENGEL OLAMAZLAR”
“Şunu bilmek isteriz ki; insan haklarını sistematik şekilde ihlal edenler, kendi halklarına zulmedenler, ayrıştıran sistemler, rejimler, liderler er ya da geç adaletin tecelli etmesine de engel olamazlar. Tabii bu yönüyle geleceğe dair de yanı başımızdaki bu milyonlarca, on milyonlarca insanın yaşadığı Suriye'de, çok yönlü risklerin, çok yönlü tehditlerin ve ne yazık ki çok dikkatli olmamız ve olunması gereken süreçlerin de eşiğinde olduğumuzu hatırlatmak isterim. Zira, 2011 yılından bu yana, özellikle bazı güçlü olduğunu düşünen devletlerin, özellikle Suriye'deki çıkar muhasebesi üzerinden yapılan hamleler ve kutuplaşmaların milyonlarca, on milyonlarca Suriyelinin hayatına mal olduğunu, yaşamına mal olduğunu, vatanlarından uzaklaştırıldığını hepimize yaşattı.”
“BUGÜNDEN SONRA BİZ NE İSTİYORUZ?”
“Peki bugünden sonra biz ne istiyoruz? Biz; bu güzel, bu cennet vatanın insanları olarak, ki kendi ülkemizde de hukukun üstünlüğünü, temel hak ve özgürlüklerin ve evrensel ilkelerin güvence altında olması gerektiğini savunan insanlar olarak ve mutlaka teminatlı bir biçimde insanların bu haklara sahip olduğunun onlara hissettirildiği bir ülke olma arzumuzu dile getirmekle birlikte, Suriye'de de bundan sonraki sürecin geçmişte başka ülkelerin, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, diğer kurum-kuruluşların ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, ki geçmişte yapılan çok yönlü dış politika hatalarının bu dönemde yapılmamasının ve yanı başımızdaki Suriye'nin adil bir devlet olmasını sağlamak, demokratik bir ortamda her Suriyelinin güvence altına alındığı kalıcı, özgür ve sınırlarını koruyan bir ülke olmasını sağlamak konusunda güçlü adımların atıldığı bir ülke olmasını elbette diliyoruz. Yeni bir insanlık trajedisinin, yeni bir savaşlar bölgesinin, yeni bir insana kıyılan bir coğrafyanın var olmasını arzu etmiyoruz.”
“ORTA DOĞU’LU BELEDİYE BAŞKANLARIYLA HUZUR VE BARIŞI KONUŞACAĞIZ
“Bu serginin aylar önceden planlanıp, bugün böylesi bir olaya denk geldiği gibi, ben de yine aylar öncesinden planlayıp, perşembe ve cuma günü Orta Doğu'dan çağırdığım belediye başkanlarıyla, o bölgede insanların huzur ve barış içerisinde, insan haklarının korunduğu bir çerçevede, şehirlerin mutluluğunu, huzurunu konuşuyor olacağız. Savaşı engellemeyi, barışın var olmasını konuşuyor olacağız. Bugün baktığımızda, ne yazık ki sıklıkla yakın çevremizde oluşan, insan haklarını çiğneyen ve insanlığa zulmeden anlayışın, aklın, bütünüyle, dünyanın neresinde olursa olsun, insan olduğu suretle ve tümüyle haklının yanında olup, haksızın karşısında olan; zulmedenin karşısında olup, zalimin karşısında olup, zulme uğrayan insanların yanında olan bir hem insani hem bu toprakların bize vermiş olduğu ruhani duygularla, asla bu tutum ve tavrımızdan vazgeçmeyeceğiz.”
“SEN, SANA NE SANIRSAN; BAŞKASINA DA ONU SAN”
“Yunus Emre'nin güzel bir sözü var: ‘Sen, sana ne sanırsan; başkasına da onu san.’ Aslında çok tesadüftür; bu söz, 2016’da sistematik bir şekilde bu ülkenin her kurum ve kuruluşunu ele geçirmeye çalışan bir zihniyetin ve ona çanak tutanların sebep olduğu 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, açıp baktıklarında, -benim hesaplarımdan bulabilirler- hikayesini arkadaşlarımla yazarak, arzu ettiğimiz ‘Demokrasi ve Cumhuriyet Nedir’i bir kısa filmle anlatalım’ diyerek bir animasyon katkısıyla, ‘Demokrasi ve Cumhuriyet’ diye bir film yayınlamıştık ve milyonlarca kez izlenmişti, 2016’da Beylikdüzü Belediye Başkanı'yken. Onun başlangıç sözü; ‘Sen, sana ne sanırsan; başkasına da onu san’ sözüydü. Aslında demokrasinin çok özenli bir tarifi. Kimin dilinden? Yunus Emre'nin, bu toprakların yüzlerce yıl öncesindeki gönlü geniş, dünyayı seven, insanı seven müthiş insanın. Onun gibi nice ereni, nice insanı var bu toprakların. Hem de tarih öncesinden bugüne kadar. O bakımdan hoşgörüyü, sevgiyi, insanı tüm canlıları merkeze alan bir anlayışla yoğrulmuş bir kültürü, en derin şekliyle yaşamalı ve yaşatmalıyız. İnsan hakları konusunda da kültürümüzdeki bu değerlerin rehber olmasının her zaman hayatımızda canlı tutulmasına inanıyoruz.”
VATANDAŞLARI SERGİYE DAVET ETTİ
“Tüm hemşehrilerimizin, insan haklarının geçmişi ve bugünü üzerine düşünmeye davet eden bu anlamlı sergiyi, Bulgur Palas’ta ziyaret etmelerini diliyorum. Bütün İstanbullu hemşehrilerimi ya da İstanbul'a yolu düşenleri, Fatih ilçesinde, Kocamustafa Paşa'da Bulgur Palas'a davet ediyorum. Bütün insanlığın zulüm yaşamadığı, eşit, hür ve özgür bir biçimde ülkelerinde, vatanlarında yaşamlarını sürdürebildikleri, bu cennet vatan üzerinde yaşayan bizlerin hem tarihin bize yüklediği sorumluluk hem binlerce yıldır var olan İstanbul'un varlığının bize yüklediği sorumluluk hem bu toprakların maneviyatının bize yüklediği sorumluluk üzerine, umuyorum, yakın coğrafyasına ve bütün insanlığa örnek teşkil eden tutum, tavırların, uygulamaların, yönetim biçiminin, yaşam biçiminin var olduğu şehirleri ve ülkeyi milletimizle birlikte var ederiz.”
Konuşmaların ardından, İmamoğlu ve beraberindeki heyet, küratör Emin Özmen’in anlatımıyla sergiyi gezdi.