Disleksi Nedir, Ne Değildir?
Dünya genelinde milyonlarca insanı etkiliyor bu durum, ne yazık ki sıklıkla yanlış anlaşılıyor ve basite indirgeniyor. "Disleksi nedir?" sorusunun cevabını ararken, belki de en aydınlatıcı yaklaşım "disleksi ne değildir?" sorusuna odaklanmaktan geçiyor. Auto Train Brain son blog yazısında disleksinin ne olmadığını anlatarak bu konuda doğru bilinen yanlışları ortaya çıkarıyor.
Disleksi Bir Zeka Geriliği Değildir
Belki de disleksiyle ilgili en büyük yanılgılardan biri de bu duruma sahip bireylerin zeka seviyelerinin düşük olduğu düşüncesidir. Oysaki bu kesinlikle doğru değildir. Disleksili bireylerin zekâ seviyeleri tıpkı diğer insanlar gibi normal, hatta bazı durumlarda normalin üzerindedir.
Çünkü bu durum beynin bilgiyi işleme süreçlerindeki farklılıklardan kaynaklanır; öğrenme stillerini etkiler ancak zihinsel kapasiteyi asla sınırlamaz. Tarihe adını altın harflerle yazdırmış pek çok dahi ve başarılı insan disleksilidir. Albert Einstein'ın teorik fizik alanındaki çığır açan çalışmaları, Steve Jobs'ın teknoloji dünyasına yön veren vizyonu veya Richard Branson'ın girişimcilikteki sınırları zorlayan başarısı, disleksinin zekanın önünde bir engel teşkil etmediğinin en güzel örnekleri olarak karşımıza çıkıyor.
Disleksi Tembellik veya İlgisizlik Değildir
"Çok istese okur aslında," ya da " Biraz gayret etse yazar," disleksili bireylerin sıklıkla karşılaştığı cümlelerdir. Disleksili çocuklar ve yetişkinler, okuma ve yazma konusunda gerçekten yoğun bir çaba sarf eder. Fakat akranlarının kolaylıkla gerçekleştirdiği bu temel beceriler, onlar için adeta bir dağa tırmanmak gibidir. Gösterdikleri bu çabaya rağmen beklenen sonuçları alamamak bazen onları hayal kırıklığına uğratır ve motivasyonlarını düşürebilir. Bu nedenle durumu tembellik veya ilgisizlik olarak yorumlamak onların yaşadığı gerçek zorluğu anlamamak ve haksız bir değerlendirme yapmak olur.
Disleksi Sadece Harfleri Ters Görmek Değildir
Çoğu insan, disleksiyi harfleri ve sayıları ters görme durumuyla tanımlayabiliyor ama durum hiç düşündüğü gibi değil. Örneğin, "b" yerine "d" görmek veya "12" yerine "21" yazmak bunlardan sadece birkaçı olarak örnek gösterilebilir. Ancak disleksinin temelinde yatan sorun bu değildir. Disleksi, öncelikle dil temelli bir öğrenme güçlüğüdür. Sorun, sesleri harflerle eşleştirmede (fonolojik farkındalık), kelimeleri parçalarına ayırmada ve bu parçaları birleştirerek okumada (kod çözme) ve okuma akıcılığında yatar. Harfleri ters görme, disleksinin sadece bir belirtisi olabilir ancak asıl mücadele, dilin yapısını anlamak ve kullanmaktır. Bu nedenle, bir göz doktorunun disleksiyi teşhis etmesi mümkün değildir; tanı, özel eğitim uzmanları ve psikologlar tarafından yapılan kapsamlı değerlendirmeler sonucunda konulur.
Disleksi Herkeste Aynı Şekilde Görülmez
Tıpkı her insanın parmak izinin farklı olması gibi, disleksi de her bireyde farklı şekillerde kendini gösteriyor. Bazı disleksili bireylerde okuma hızı ve akıcılığı daha belirgin bir sorunken, bazılarında heceleme ve yazma becerileri daha fazla zorlayıcı olabiliyor. Hatta bazıları okuduğunu anlamakta güçlük çekebilirken, diğerleri için bu alan daha güçlü oluyor. Bu nedenle, "bütün disleksililer aynıdır" gibi bir genelleme yapmak doğru değil. Her disleksili bireyin kendine özgü güçlü ve zayıf yönleri, öğrenme stilleri ve ihtiyaçları vardır. Önemli olan bunları anlamak kişileştirilmiş eğitim programları sunmaktır. Eğitim ve destek süreçleri de bu bireysel farklılıklar göz önünde bulundurularak planlanmalıdır.
Disleksi Sadece Çocuklarda Görülmez
Disleksi genellikle çocukluk çağında fark edilen bir durum olsa da tanı almamış birçok yetişkin de bu öğrenme güçlüğüyle hayatına devam ediyor. Çocukluklarında disleksi tanısı konulmamış veya bu durumun farkında olunmamış yetişkinler, iş hayatında, sosyal ilişkilerinde ve günlük yaşamlarında okuma ve yazma ile ilgili çeşitli zorluklarla karşılaşabiliyor. Bu nedenle disleksi tanısının her yaşta mümkün olduğunu ve destek almanın hiçbir zaman geç olmadığını unutmamak önemlidir.
Beyin Kendini İyileştirebiliyor
Disleksinin nörolojik temelli bir öğrenme farklılığı olduğunu artık biliyoruz. Peki, beynimizin bu farklı yapısı değiştirilebilir mi? İşte tam bu noktada "nöroplastisite" kavramı devreye giriyor. Beynimiz, yaşam boyu yeni bağlantılar kurabilme ve mevcut bağlantılarını güçlendirebilme inanılmaz bir yeteneğe sahip. Nöroplastisite olarak adlandırılan bu özellik sayesinde, doğru yöntemler ve yoğunlaştırılmış çalışmalarla disleksili bireylerin okuma ve yazma becerilerinde önemli gelişmeler kaydedilebiliyor. Bu kapsamda günümüzde nöro teknolojideki hızlı gelişmeler, disleksiye yönelik müdahale alanını genişletiyor ve umut vadeden yeni kapılar açıyor.
Kaynak: Auto Train Brain