Hepimiz zaman zaman arkadaşımıza, eşimize dostumuza “Bence bir Psikolog’a görünmelisin” demişizdir ya da bize denilmiştir. Bu yönlendirme eylemi karşısında gelen “Hayır hiç de gerek yok” cümlesi, günümüzde biraz daha yerini “Aslında haklısın, olabilir, deneyebilirime” evrilmiş durumda.
Peki gerçekten ne zaman Psikolog’a gitmeli? Herkesin böyle bir terapiye ihtiyacı var mı? Bir keşif olan; kendini yakından tanıma, farkındalığı arttırma, kaçılan duygu durumları ile yüzleşmeyi sağlayan terapi sonrası kendimizi nasıl hissedeceğimizin yanıtını Liv Hospital Uzmanı Psikolog Belgin Arslantaş’tan aldık.
Aslında genel olarak bireylerin; ‘’Ben üstesinden gelirim ya da hallediyorum’’ veya ‘’Kimseye ihtiyacım yok’’ gibi düşünceleri ve etiketlenme korkusu psikoloğa gitmenin, destek aramanın bununla birlikte destek almanın önündeki en büyük engeldir. Duygu, düşünce veya davranış örüntülerinde her zamanki hale göre farklılıklar mevcutsa ya da duygusal açıdan kötü hissediliyorsa, uzun denebilecek bir süredir aynı şikayetler devam ediyorsa psikoloğa gidilmelidir. Bazı durumlarda yaşanılan sıkıntıların kronik bir hal alması ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Kişi kendini bir çıkmazın içinde hissediyorsa bir uzman desteğinin faydalı olabileceğinin farkında olması gerekmektedir.
Tabi ki başa çıkmakta zorlandığımız duygularımız, korkularımız, sanrılarımız ve kendi gerçekliğimizden kaçıyoruzdur. Bazen yüzleşmek zordur, çünkü şunu biliriz ki körü körüne tutunduğumuz kaygılarımız, acılarımız ya da sorunlarımızla çalışır ve yüzleşirsek o tanıdık olan kabuğu kırmış da olacağızdır bu bazen insanı korkutur. Sorunlarının kendinden alınması hali çıplak ve savunmasız da hissettirebileceği gibi yerine ne koyacağım neyin arkasına saklanacağım ya da neye tutunup yas tutacağım endişesi bazen onunla yüzleşip iyileşmekten daha zordur.
Terapi gerekli eğitimlerini tamamlamış ruh sağlığı profesyonelleri eşliğinde duygularınızı, düşüncelerinizi, hayata bakış açınızı, kendiniz ve diğerleri ile ilgili inançlarınızı, tutumlarınızı, günlük yaşamda sizin bile farkına varmadığınız bilinçdışı itici güçlerinizi fark etmenizi sağlayan bir keşif ve bilimsel tedavi sürecidir. Bu keşif ve iyileşme sürecinin en önemli amacı ise yaşadığınız zorluklara karşı iç görü kazanmanız, düşünce ve duygularınızda değişiklik meydana getirmeniz, bu değişiklikleri hayata geçirebilmek için ihtiyacınız olan motivasyonu ve değişim için uygun yolları belirlemektir.
Bu çalışılan konunun derinliği, kişinin kişilik yapısı ve her sorun ve sürece özgü olarak değişiklikler gösterebilen spesifik bir duygulanım halidir.
Seans süreleri genelde 45/50 dakikadır ancak tedavinin uzunluğu herkes için kişiseldir. Terapi süreci herkes için aynı işlemez, aynı oranda sürmez. Mevcut sorununuz, soruna özgü terapistin belirlediği ve çalıştığı ekol, sizin seanslarınıza düzenli gidiyor olmanız gibi çok hassas alt başlıklar mevcuttur. Ancak ne kadar ihtiyacınız olduğuna da siz ve terapistiniz ortak karar veriyor olacaksınızdır. Bu doğrultuda hedeflerinizin ve isteklerinizin ne olduğunun farkına varmak, onları duyabilmek ve terapilerde bunlar üzerine tartışmak önemli bir parçadır.
Yani, terapilerin ne kadar süreceğine dair net bir süre, zaman veya oturum sayısı vermek yanıltıcı olabilir. Terapi süresi kişinin kendisine ve yaşam öyküsüne özgüdür. Kişiden kişiye sorundan soruna çoğu zaman farklılık gösterir. O yüzden belki de ne kadar süreceğinden ziyade kendimize ait olgulara bakmak onların farkına varmak içsel yolculuğumuza odaklanmak bu sürece fayda sağlayacak olandır.