1968 senesinin 22 Mart’ında, yâni günümüzden tam 40 küsur sene önce Paris’teki Amerikan Exspress bürosuna bir solcu gencin saldırısıyla başlayıp “Kızıl üniversite” diye anılan Nanterre Üniversitesindeki bir grup solcu daha doğrusu komünist gencin ayaklanmasıyla devam eden olay büyük bir hızla bütün dünyaya yayılmıştı. Başlarında Kızıl Deny diye tanınan 23 yaşında bir genç vardı. Bu gün O da bizdeki 68 kuşağına mensup kişiler gibi artık sakinleşmiş, huzur saçan haliyle kapitalist dedikleriyle dostluk yürütür duruma gelmiştir.

10 Mayıs 1968’te meydanları kana bulayan, mağazaların vitrinlerini kıran, yüzlerce arabayı yakan, 200 den fazla polisi yaralayan solcu gençlerin bu kanlı eylemine Rusya destekli sözde sosyalist partiler de katılmakta gecikmemişti. Tasarlanan senaryo işçileri de bu harekete iştirak ettirerek bir halk ayaklanması manzarası oluşturmaktı. Komünistlerin katıldıkları ve destekledikleri bu olaylara, onlardan geri kalmak istemeyen sosyal demokratlarda iştirak etmekte gecikmeyecekti. Ama asıl destek ve yardım aşırı sol yâni komünist partisinden gelmişti. Amerika’nın Vietnam’a girişi, o yıllarda pek çok ülkeyi demir perdelerle kuşatan Rusya için bir fırsattı. 2. Dünya savaşının bunalımlı yıllarından moral olarak perişan çıkmış gençlerini materyalist ideolojisiyle avlamak için bir fırsat…

Paris’in Republique Meydanı’nda toplanan 100 bini bulan bu çılgın kalabalık De Gaulle’ün istifasını istiyordu. Çok enteresan bir gelişme ile hükümet ile isyancılar arasındaki anlaşmanın mekânı Paris’in fahişeler mahallesi olarak tanınan Pigalle’deki bir genel ev olmuştu. 20 yaş civarındaki gençlerin delikanlılık denilen keşmekeş içindeki, yerli yerine oturmamış duygularının yönlendirdiği bu 68’liler hareketine son noktanın bir genel evde konulması, hareketin özgürlük maskesi altında gelecekte doğuracağı toplum felâketlerinin habercisi gibiydi.

Bu gençler daha olgunlaşmamış ve gelişmemiş şahsiyetleri, deli deli akan kanlarıyla toplumun bütün mukaddeslerini sorgulamaya başlamışlardı bile. Âile, doğum kontrolü, serbest aşk, eşcinsellik, kürtaj derken bütün moral değerler, biraz da Katolik kilisesinin bağnazlığına reaksiyon olarak yıkılmaya başlanacaktı. Tabii fırsat bu fırsattır diyen solcu, komünist aydınların liderliğinde…

Batının bünyesinde boy atmış bütün olayları hiç yaşamadıkları halde o olayların doğurduğu sonuçları almaya alışmış solcu aydınların söz sahibi olduğu bizde de bir 68 kuşağı ortaya çıkmakta gecikmeyecekti. Hâlbuki onlar taklit ettikleri bu insanlar gibi ne bir ikinci cihan savaşı yaşamışlardı ne de ülkelerinde günah çıkaran papazlarıyla bir Katolik kilisesi vardı. Ama azgın nefislerine ve emir aldıkları merkezi otoriteye hoş geldiği için Avrupa’nın bu fiyakalı gençlik olayına işçi sınıfı, fakirlik fukaralık falan deyip hemen katılıvermişlerdi. Büyük bir coşkunluk ve çokbilmişlikle…

Serbest aşk, seviyeli veya düzeyli birliktelik, kravatları gevşetmek yahut atmak, etekleri sıvayıp göğüsleri teşhir etmek, yırtılmış, saçak saçak paçalı pantolonlarla dolaşmak, yanlış bir feminizm çığırtkanlığı, çocuktan ve nikâhtan nefret gazetelerin ve dergilerin sayfalarından, televizyonların ekranlarından, aynı günümüzdeki gibi evlerimize dolmaya başlamıştı. Sanat hiç bundan uzak kalabilir miydi? Kalmadı da. 68 çılgınlığı bizdeki özenti ve taklitçi sol aydının eliyle tiyatroları da istilâ etti. Müstehcenlik artık sanat olarak sunulmaya başlanacak, romanlar insanın bütün beşeri duygularını küçültüp seksi devleştirerek yazılacaktı. Resim ve heykelde de sanat adına seks ön plana çıkarılacaktı.

O günlerin bir günlük gazetesinde fıkra yazan, Fransız kültürü baskın bir hanım yazar (Mine Kırıkkanat) 68 kuşağının ne istediğini açıkça, ağzı sulanarak şöyle özetlemişti:

1968, delikanlı bir yıldır Ülkeden ülkeye ideolojik öncelikleri de değişiyordu, ama ne internet, ne de cep telefonunun henüz olduğu bir dünyada tüm gençler âdeta telepatiyle aynı temel isteme kilitlenmişlerdi; Özgürlük…
Sevişmekte özgürlük, konuşmakta özgürlük, tüm din, ahlâk, toplum, devlet, dolayısıyla düzen kurallarından azade tam mutlak özgürlük, kısaca yaşamak özgürlüğü istiyorlardı. Böyle bir özgürlük, elbette din, devlet ve toplum düzenini yıkarak gerçekleştirilebilirdi.
” diyerek… Ve ne yazık ki bizde henüz böyle bir değişimin tam olarak gerçekleşmediğine çok üzülerek… Çünkü 1968’e delikanlı bir yıl diyen bu hanımın nefsinden kaynaklanan büyük iştahı Fransa’daki ortamın Rusya için elverişli bir ortam olduğunu ama orada yaşananların hiç birini yaşamamış bizde ise bir taklit ve özenti olduğunu anlamasına engeldi.


Çok açık bir gerçektir ki 68 kuşağının kırk küsur yıl önce gelişmemiş zekâları ama güçlü bedenleriyle insanı yücelten bütün değerleri yıkmak için ektiği tohumlar zehirli meyveleriyle bütün dünyayı istilâ etmiştir. Tabii taklidin peşinde koşmaktan bir türlü kurtulamayan bizleri de… Günümüzün canilerle, sapıklarla, acımasız diktatörle dolu karmakarışık karanlık dünyasını Komünist Rusya’nın peşinde devrim devrim diyerek koşan 68 kuşağının hudut tanımayan bu özgürlük anlayışına borçluyuz.

Peki bu 68 kuşağı kendilerine rehber ettikleri Rusya ideolojisiyle beraber bozguna uğrayıp yıkıldığında acaba ne hissetmişler, içine düştükleri büyük boşluğu nasıl doldurmuşlardı? Bu büyük bozgundan sonra ne yapmışlardır? Evet ne yapmışlardı? Çok şey… Yaşadıkları bozgunu hiç kritik etmeden, zehirleyip, zehirleyip sokaklara saldıkları yitik gençlerin acısını hissetmeyerek medya, reklâm, ekonomi, sanat, siyaset dâhil her sahada köşe başlarında mevzilenivermişlerdir. İçlerinde kalan zehirlerini dökerek, öğretim dili İngilizce olsun diyerek, Ermeni soykırımı vardır diyerek, sanatı sekse bulayarak, eşcinselliği reklam ederek, nikahsız birlikteliği tabii gösterip ilân ederek, çocuk pornosunu bile tabii görüp, tarihimizi ayıplardan ibaret göstererek hatta bir zamanlar gerici diye iğrendikleri kişilerin işlerine geldiğinde çanak yalayıcılığını bile yaparak…

Kısacası ülkemize çok zor, çok acı yıllar yaşatan bu 68 kuşağı yıkılmaz zannettikleri KOMÜNİZM yıkılsa da bizi millet yapan değerlere zıt ve ters ne kadar şey varsa onların reklâmını yapmak vazifesini inatla sürdürmektedirler.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.