Arkaya yaslanıp bir düşünelim… Ve bu işe ilk olarak Avrupa’dan başlayalım.

Benim aklıma ilk gelen İngiltere oluyor. İngiltere’nin, AB‘den ayrılması an meselesi haline geldi. Ayrılmayı isteyenlerin oranı, son yapılan anketlere göre, %52’yi bulmuş. Evet, teknik olarak İngiltere’nin yarısı AB‘den ayrılmak istiyor. Cameron’da referanduma gideceğini her seferinde belirtiyor. Diğer taraftan ise AB ile olan ilişkilerini gözden geçirmek istediğini sürekli olarak AB‘ye bildiriyor. Fakat AB‘nin bu açıklamaları pek dinleyecek durumda olduğunu düşünmüyorum. Sonuç olarak, 2017 senesine yaklaştıkça bu belirsizlik artmaya devam ederek Avrupa’daki siyasi risklerin etkilerini Avrupa ekonomisinde daha sert bir şekilde gösterecektir.

Avrupa ekonomisi demişken, sanırım herkes ne halde olduğunu biliyor. Bir türlü yükselmeyen enflasyon ve talep, üretimi de negatif etkiliyor. Tüketicilerin güveni aylardır dip seviyelerde. Draghi’nin ve AMB’nin aldığı adımlara karşı Avrupa ekonomisi durağan bir dönemden geçiyor. Üretimin düşme riski yani Avrupa ekonomisinin büyüyememe riski günden güne yükseliyor.

 
Ekonomi bu durumdayken, ortaya çıkan mülteci krizi zaten AB’nin ne kadar etkili olduğunu hepimize gösterdi. Şimdi de bu yetmezmiş gibi, bir deterör olaylarıyla boğuşmak zorunda. Zamanın da bölgeye etkili bir sonuç bulamadığından dolayı, Avrupa artık terörü kendi içinde yaşıyor. Brüksel’de ilan edilen sıkı yönetim bence durumun ne kadar vahim ve korkunç olduğunu hepimize bir kez daha gösteriyor.

Fransa’da yaşanan bu terör olayları, ülkede Müslümanlara olan tepkiyi de artırıyor. Avrupa'da bir sürü Müslüman’ın yaşadığını düşünürsek ortaya çıkacak olan krizin yaratacağı bölünmelerin sonucunu tahmin etmek cidden zor. Böylece Avrupa’da riskler zirve yapmış durumda diyebiliriz. Bu da kötü giden ekonomiyi iyicene durma noktasına getirme ihtimalini artırıyor. Güven sorunu ve siyasi riskler artmaya devam ettiği sürece ekonomiye olan güvende düşmeye devam edecektir.

Katalanlar’ın, İspanya’dan ve Kuzey İtalya’nın, İtalya’dan ayrılma riskini de hesaba katmayı unutmayalım.

Bütün bu olayların üzerine birde Ukrayna-Rusya krizinin Avrupa üzerindeki etkisini de eklemek gerekiyor. Rusya ile ticaretini tamamen bitirme noktasına gelmiş olan Avrupa, uyguladığı yaptırımları 6 ay daha uzatma kararı aldı. Bunun üzerine de IŞID’la savaşmak için destek istedi. Sanırım bu iki olasılığın aynı anda gerçekleşme ihtimali çok az. Özellikle bugün Türkiye’nin, sınır ihlali sebebiyle düşürdüğü, Rusya uçağının yaratmış olduğu gerginlikten sonra NATO’nun, Türkiye’nin yanındayız açıklamasından sonra.

Avrupa’da kötü açıklanan veya beklenti altında kalan ekonomik verilerin yaratmış olduğu döngüyü de risklere eklemek gerekiyor. Bazı verilerin geçmişi, bazı verilerin ise beklentileri gösterdiği ekonomik veriler kötü gelmeye devam ettikçe Euro’ya olan talep, kısır bir döngü içerisinde, düşmeye devam edecektir. Özetlemek gerekirse geçmişte ve şimdi yaşanan güvensizlik, geleceğe de aynı şekilde yansımaya devam edecektir. Yukarıda açıklanan politik ve ekonomik riskler devam ettikçe de bu algıyı kırmak giderek zorlaşacaktır.

Şimdi gelelim ABD’ye. Kendisinin yaklaşık olarak 8 senedir krizden çıkmaya çalıştığını hepimiz biliyoruz. Ekonomik veriler, ABD‘nin toparlanmaya başladığını gösterse de FED faiz konusunda hala tedirgin. Bu tedirginlik ise FED’in kredibilitesini riske almaya devam ediyor. Yatırımcıların FED’e olan güveni kaybolursa, FED’in başlattığı sözlü yönlendirme politikasının da sonuna gelmiş olunur. Bu da bütün Merkez Bankaları’nı olumsuz etkiler ve para politikasını uygulamak daha da zorlaşır. Bütün bu durum küresel  ekonomideki belirsizliği artırıyor. Özetlemek gerekirse dolar konusunda herkesin kafası karışmış durumda diyebiliriz.

ABD‘nin bulunduğu ekonomik duruma bir de IŞID’la mücadelesindeki başarısızlığı eklemek istiyorum. AB gibi ABD’de, somut bir mücadele veremediğinden dolayı dünya üzerindeki gücünü kaybetmeye yakın. Ekonomik olarak zaten kendisi böyle bir mücadeleye hazır olmadığının bilincindeydi. Bunu ABD‘nin sürekli olarak bütçe tavanını yükseltmek istemesinden de anlayabiliriz.

AB ve ABD risklerle boğuşurken oyuna Çin ve Rusya dahil oluyor. Çin küresel dengede gücünü artırmaya devam ediyor. Rusya ise IŞID bölgesinde, Suriye’ye yardım amacıyla istediği gibi oynuyor. ABD‘nin ve AB’ninbaşarısızlığı Rusya’ya daha da güç katıyor.

Bütün bu olaylar sırasında ise Türkiye’de hükümet yeni kuruluyor.

Kurulan hükümet listesine bir bakıyoruz ki beklenilen isimler yok.

Bu da yetmiyor, Rus uçağını güvenlik sebebiyle düşürüyoruz.

Bu da yetmiyor, TCMB sıkı duruş olarak adlandırdığı, işlevsiz para politikasına devam ediyor.

(aslında daha saymak istediğim çok şey vardı ama yarına saklamak istiyorum.)

Şimdi bütün bu olaylar devam ederken piyasa neyi fiyatlasın ? Hangi teknik seviye doğru çıksın veya hangi riski göze alarak yatırımcıların risk iştahı artsın ?

Bu soruyu bütün piyasalara soralım…

Ve cevabı ABD faiz artırmadan önce bulmuş olalım. (Tabi artırırsa)



Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.