Gitmesi gereken yere ulaşmak için dışarı çıkıyor. Onun için artık tehlikeli saatler başlıyor. Önceleri düşünmeden adım attığı kaldırımları, sokak aralarını hesaplıyor. Bu taraftan gitmemeliyim çok kalabalık, şu sokaktan gitsem yolu uzatırım ama tenha olduğu için daha güvenli diye düşünüyor. Annesinin sözleri geliyor aklına ve birden kafası karışıyor. Önceleri tenha sokaklarda gezme yavrum diyen annesi şimdi kalabalık yerlerden uzak dur diyor. Ufak bir gülümse beliriyor yüzünde ve yoluna devam ediyor. Adımları hızlanırken kendine “ acaba yavaşlamalı mıyım “ diye soruyor. Ya ileride bir bomba varsa ve ben hızlı gittiğim için ona yaklaşıyorsam, ya yavaşladığım için benim geçtiğim esnada patlarsa belirsizlikleri korkuyla beynini yiyor. İsminde “ Güven “ olan bir parkta bomba patlıyor. O derece güvensizlik, o derece korku, o derece huzursuzluk varken ülkede, birileri de “ Ben gidersem Devlet yıkılır “ diyor. Lütfen bir gider misin, bir şey deneyelim!

Yarattıkları, tenha sokaklarda tecavüz kalabalıklar içinde bombalı ölümler devleti mi yıkılır. Okula, dershane ya da işe gitmek zorunda kalan gençler için anne ve babaların endişe duydukları devlet mi yıkılır. Şiddet gördükleri için koruma talep eden kadınları koruyamayıp ölmelerine izin veren, tecavüzler de tecavüz eden tarafı haklı bulan kadın düşmanı devlet mi yıkılır. Emekliye, işçiye zam yapacak ödenek bulamayan ama nedense lüks makam araçları ve sayı belirsizlikten bir yana gereksiz danışmalara, binlerce aileyi bakacak paralar veren israf tutkunu devlet mi yıkılır. Kendi adamlarını kadrolaştırmak için kurumları tecrübesizleştiren akraba devleti mi yıkılır. Gülmenin yasak, sokağa çıkmanın ki çıksan da ölümü tadarak yürüyeceğin tutsak devlet mi yıkılır. Komşu ülkeler dahil dünyanın bir çok ülkesiyle düşman olan devlet mi yıkılır. Çıkarları uğruna vatanın satılmadık toprağını bırakmayan, para için ağaçları, ormanları, dereleri katleden doğa düşmanı devlet mi yıkılır. Bu düzenin mi yıkılmasından korkuyorsunuz?

Ülkede yaratılmak istenilen korku hakimiyeti, baş köşede yerini almış bekliyor. Herkes tetikte yaşar gibi sokakta geziyor. Ya da dışarı çıkmıyor. Yetkililer ise orada bomba olabilir şüphesiyle caddeyi boşaltıyor. Yolu kapatıyor. Önlem bu şekilde alınıyor. Ne yani önlem bu mu? O yerlerin boş olduğunu gören terörist, eylemini başka yere ya da yarına taşımayacak mı? Bu yüzden istihbaratı suçlayanlar da teröristten yana mısın sorusuyla karşılaşıyor. Teröristin amacı ne? Eylemini gerçekleştirip masum halkı öldürmek. İstihbaratı amacı ne? Teröristin bu eylemi yapmasını önleyip onu yakalamak. Peki, burada kim amacını gerçekleştiriyor? Başka sorusu olan!

Önemli bir detayı da belirtmek gerekir. Masum insanların ölmelerine, yaralanmalarına sebep olan eylemleri gerçekleştiren ve bu saldırıları üstlenen kişiler, aynı zamanda alçaklığı da kahpeliği de üstlenmişlerdir. Bu betimleme, bu gibi eylemlere taşeronluk veren kişiler içinde geçerlidir.

Bir kişiyi görevini düzgün yapamadığı için istifaya davet etmek, her bireyin demokratik haklarını ifade ediyor. Bu aynı zamanda yaşam koşullarının, bir sağlıklı statüsü içinde olanak sağlıyor. Sırf kurumları ele geçirmek adına işten anlamayan ama kendinden olana görev verilmesi, ülkenin kaderini etkiliyor. Burada asıl görev istifaya davet eden halka değil, vatanını seviyorsa görevini düzgün yapamayan kişiye düşüyor. Çıkıp bütün yürekliliğiyle ülke itibarının, maaşından ve kendi itibarından yüksek olduğunu belirtip istifa etmesi gerekiyor. Ya da ülkenin itibarını ve ölen masum canları umursamayıp terörist yakalamak yerine, Cumhurbaşkanına kim hakaret etmiş, kim karşı çıkmış, kim bir şey demiş onu yakalamaya çalışması gerektiğini düşünüyor. Çünkü Cumhurbaşkanı kendini devletten üstün görüyor. Daha önce devlet yokmuş gibi tarihte kalan herkese hakaret ederek, o giderse devletin yıkılacağını söylüyor. Denemeye cesareti olan halk var, peki ya gitmeye!

Misilleme yapmaya hevesli kişiler konuşuyor. Bizde şunları eğitelim, şuraya canlı bomba gönderelim, şurayı patlatalım diye hesaplar peşinde olduğunu gösteriyor. Kendi yurdundaki masumların canına saygı duymadığı için, başka ülkedeki masumların canını almak istiyor. Kanı kana bulayarak sorunların çözüme kavuşacağını sanıyor. Aslında sorunları çözüme kavuşturmak istemiyor cümlesi, buraya tam da uyuyor. Onun bu konuşmasına müsaade edenler de, destekleyenler de sorunların çözüme kavuşmasını istemiyor. Bu yüzden daha fazla masumun ölmemesi, işte bu kadar umurlarında!

Toplum, yine mi bomba patladı söylemine alıştırılıyor. Bir çok şey yüklenilen topluma, şimdi de canlı bombaların olağanmış olduğu hissettiriliyor. Savaş söylemlerinin, çekip gitme numaralarının, sevmiyorsan terk et baskılarının, yaratılan yeni dünya düzeninde işe yarayacağını sanıyorlar. Düşünmüyorlar ki şuraya bomba koyup patlatalım söylemi yapan kişiye, hadi deneyelim ama canlı bomba sen ol diyeceklerini. Ve öyle bir yerde patlat kendini ki dağın başı olsun mesela. Ne bir insan, ne bir hayvan, ne bir kurumuş yaprak olsun. Hatta yuva yapmış böcek dahi olmasın, onlar bile çok değerli, insan olan için!


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.