Öyle bir portre oluşturuldu ki Türkiye'de kapalıysan kesin Akparti'cisin, sofusun. Açıksan CHP lisin, Kürtsen BDP lisin, bu kâosa öylesine girmiş ki bir çok kesim, açık bir insanın Ak Partili olmasına tahammül edemiyorlar, hatta hakaret bile edilebiliyor,
-Sen nasıl Ak partici olursun, senin gibi gitinen kuşanan insan bunu yapamaz gibi irdeleyici bir anlayışla karşı karşıya kalmak mümkün ...

Türk siyasetinin ana-akım partilerinin hepsi (AKP,  CHP ve MHP) siyasal ideolojileri itibariyle muhafazakârdır; fakat ilginç olan şu ki AKP bu üç parti arasında en az muhafazakâr olanıdır. Tutumuna, duruşuna saygı duymak zorundayız.Muhafazakârlık, en öz tabirle, seçici ve tedrici özgürlükçülüktür. Sistemi,  düzeni ve “milli çıkarı” korumak için bazı özgürlüklere hepten karşı olan bazılarına da ancak belirsiz bir gelecekte yer açan muhafazakâr düşünce, elbette ki meşru bir siyasal pozisyondur.

Fakat muhafazakârlık özgürlükçü bir muhalefet için elverişli bir pozisyon değildir. Kemalist muhalefetin özgürlükçü eleştirilerini katı bir muhafazakâr pozisyondan yapması, bu eleştirileri entelektüel açıdan da siyasal açıdan da zedelemektedir. Özgürlükçü eleştirilerinin ahlaken değerli siyaseten de etkili olabilmesi için,  CHP’nin öncelikle bu duruşundan vazgeçmesi gerekmektedir."Seçim Öncem"başlıklı yazımda "Kara peçe yakışmıyor kullara"sözünü geçen hafta Fatih ilçesinde 2.Bölge Milletvekili Adayı Op.Dr Cengiz Alp ile karşılaştığımda yanına yaklaşıp bunu sordum
-Karapeçeli bize oy vermesin zaten" o zaman ne için kara peçelilerin bölgesine gelip küçük esnafın derdine sorup oy atın demeler? Kara peçelinin kızı, ablası, kardeşi tesettürlü ve ya açık onlar sana oy verir mi peki? şahsen ben vermem, isteme de!

Yukarıda CHP hakkında yaptığım analiz,  son yıllarda hızla siyasallaşan ve 17 Aralık sonrasında iktidar ile açık bir çatışmaya giren Gülen Cemaati için de büyük oranda geçerlidir maalesef. Kasım ayından bu yana hükümeti ısrarlı ve sert bir şekilde “yargı bağımsızlığı”,  “basın özgürlüğü” ve “teşebbüs hürriyeti” gibi demokratik ilkeler üzerinden eleştiren Gülen Cemaati,  son yıllarda “Büyük Ortadoğu Projesi” komplo teorilerini anımsatan "Acem Oyununa"komplosuna,  ulusalcıların “bölünme” öcüsünü anımsatan bir “özerklik” öcüsüne ve Kemalist elitin DGM sevgisini anımsatan bir “Özel Yetki” sevgisine sarılarak Kemalizm’in seküler muhafazakarlığına çok benzeyen bir dindar muhafazakarlığı benimsemeye başlamıştır. Gülen Cemaati’nin muhalif özgürlükçülüğünün gerek AKP tabanında gerekse (Türk ve Kürt) demokrat entelektüeller üzerinde ikna edici ve etkili olamamasının temel nedeni de kanaatimce Cemaat’in son yıllarda benimsediği bu muhafazakar pozisyondur.

Dolayısıyla,  aynen CHP gibi,  Gülen Cemaati de hakiki bir özgürlükçü pozisyonu benimsemediği sürece,  Cemaat’in yapageldiği muhalif özgürlükçülüğün Türkiye’nin demokratikleşmesine yapacağı olumlu katkı da oldukça sınırlı olacaktır."

Özgürlük tek çatı altında o kadar kapsam taşıyor ki, geçmiş zamanlarını düşüyor bir çok insan, kendilerine yapılan zulumleri, baskıları çaresizlikleri düşünüyor, uğradıkları haksızlıkları, önlerine çıkan engelleri yenemedikleri darbeleri düşünüyor.
Üniversitelere başı örtülü diye alınmayan, çığlıklara boğulan, işe alınmayan, okula gidemeyen bu darbeler "şimdi muhafazakar dediğiniz parti sayesinde özgürlüğe kavuşmuştur, Özgürlük anlayışı budur çünkü, kimse kimsenin açık veya kapalı diye Özgürlüğünü elinden alamaz. Savunulan görüşler her zaman içerisinde özgürlük, eşitlik sözlerini bulundursa da Türkiye hiç bir zaman "Eşit ve Özgür olmamıştır, taki bu zulum yasalarına bir son verilene dek! CHP bir an önce  benimsemeli artık bunu, yoksa değil 4 yıl 4 dakika verilmez, Tek bir kesime hitap et, insanların inançları, giyimleri, başörtüsü, karapeçesi üzerine siyaset yapma, büyük düşün ki büyük olasın ey chp zihniyeti!