John Lee Hooker… Baba isimlerden ''Thats My Story '' albümü çalışma odamda en baba köşemde…

Gecenin ikisi olmuş ve ben açım,

Açım aaaç…. Okumaya, yazmaya, bir kadeh şarap içmeye açıııım :) Neyse ki az kaldı :) Tadilat bitiyor ve baryam geliyor.

Bayram günlerine yakın herkes illa ki buruk bi şiiler yazıyor eski bayramlara dair…Vallahiiii burkamıycam içimi bunca insanlığımızı unuttuğumuz cani olduğumuz, yobazlığın en fecisi olduğumuz bu zamanlarda. Üzülemiycem geçmiş bayramlarımıza.
Neden mi?
Utanıyorum.
Utandıkça kapanıyorum politikaya.
Utandıkça sığınıyorum yazılarımda ota moka aşka meşke.
Geçmiş bayramlar şöyleydi, böyleydi, şunu yapardık, bunu ederdik demek eski insan hallerimizi hatırlatıyor daha çok.
İşte o zaman daha da deliriyorum şu an ki insanlıktan çıkma halimize. .
Şu an ki yaşanan dehşet ötesi, insanlık ötesi savaşlar, yakıp yıkmalar, öldürüp atmalar, insan soyunun yapacağı şeyler olmamalı diye. Ve o geçmiş anılarda kalan insanların kemikleri sızlamasın diye pek bi şey paylaşasım gelmiyor.

Dokuz yaşında ki kız çocuğuna tecavüz edip hamile bırakıyoruz ve yaşamsal hakkını elinden alıyoruz. Çocuk kadın yaşlı demeden kesiyoruz, tarıyoruz. Vuruyoruz orta yerde. Ne olduk, ne oluyoruz. Biz neyiz yaaa!
Bayramınız kutlu olsun demek acıtıyor gerçekten. Hangi bayram. Hangi yüzle. Hangi insanlığımızla. Onun için siz bana ne derseniz deyin anacım…kendi köşemde kimseyi asmadan, kesmeden, vurmadan, öldürmeden, dayatmadan,  kimseyi ayırmadan kendi başıma dans edip aşka meşke sarıyorum. Tek kabahatim bu :(
Bayram da kutlamıyorum. Mutlucuk mutlucuk günlerimiz olsun diliyorum.


Sen ne dinlersin  ne seversin demiştim telefonda

O da bana John Lee Hooker demişti. Gidip bi koşuda alıverdim plağını bu zenci amcanın. Aşk böle bi şiii işte! Onun için bi şiiler yapmak arzusunda olmak….
süprizler yapmak, şakalar yapmak, onu mutlu edicek ne varsa yapmaya çalışmak değil, yapmak istemek….

Değer mi değmez mi kısmı olmuyor aşkın içinde. Oturup düşünemiyorsun ben bu insan için bunları yapıcam, yapıyorum ya da yapmak istiyorum ama bu buna değer mi?
Yok anacım böle bi şey aşkın içinde. Olmamalı da zaten. Aşk ruhun pili :) Pilini dolduran şarjı ( bana göre tabiii )
Aşk sıçrama, silkelenme, zıplama, enerji…. Yenilenme, kabuk değiştirme, yer yurt değiştirme…
Ah vah olmamalı aşk!
Keder kahır olmamalı,
Sahiplenme, sıkı sıkı tutma olmamalı…
kendimce diyorum ya… O şarj olma hali diye
Dol dibine kadar ve sonra çık fişinden yavrucum
.

Galatasaraylı olduğunu öğrendim bu fena oldu işte!
Ben dibine kadar FB'liyim ( ne demekse dibine kadar) Çocukluğumdan beri FB liyim. Renklerini mi sevdim ne :)

 (Küçük bi anı sıkıştırayım şuracığa FB ile ilgili :) Yıllar yıllar sonra ben artık çooook büyümüşkana… Tv de FB kulübünün bilmem kaçıncı kutlaması vardı. 2007 de. Adamın biri konuşuyorda konuşuyor. Ayyy bu kim yaaa dedim sıktı artık.  Arkadaşım da gülerek canım sen hangi takımı tuttuğunu karıştırmayasın bu sizin kulüp başkanınız… Böle FB liyim işte!  kih kihh… Ne oyuncularını ne de büyüklerini bilirim ama hiç satmadım, terk etmedim.
Bilinsin yani :) Döneyim aşkıma meşkime )

Hemen bir sebze kasası ayarladım en sempatik ve ahşap olanından. İçine doldurdum yumurta samanını.
Jameson viski içermiş koydum şişeyi baş köşeye. Şişenin sağına ve soluna yakışıklılarından bir kırmızı bir beyaz fransız şarabı ohhh….
John Lee Hooker sepetin arka duvar panosu oldu zaten.
İçine Eiffel kulesinin miniciği ve sarı kırmızı olanından.
La vie en rose şarkısını çalan meşhur müzik kutusuda yerini buldu. O da sarı kırmızı.
Fransız şekerlemeleri ve çukulataları  ağzında daha da tat bulsun diye :) Yamm yaammm….
Ailesine birer küçük minyon şeyler….
ve sabun.
Sabun olmazsa olmazımdır benim. Sabunla yıkanırım duş jeli kullanmam, sevmem de jelleri melleri. Sabun temizlik, saflıktır. Doğallık, mis kokudur. Özellikle de Le Petit Marseilials kullanırım ve hediye olarak da herkese hep ondan alırım.
Onu da yerleştirdim sepete. Mis miss….
Sarı lale severmiş :) Gerçeğinin mevsimi değildi ama aşk bu ya yaratıyor çözümlerini.
Sarı lale çıkartmalarını yapıştırdım ambalajın her bir yerine. Kurdelesi kırmızı oldu. GS aşığı olan biri için inanılmaz bir hediye sepeti çıktı ortaya. Ben bile hayran kalmıştım :) Uçakla İstanbul a geldi bu paket. Kapısına gitti kurye ile….hemde ilk buluşma saatimize bir saat kala.
Bir saat sonra değil yarım saat sonra Gezi Pastanesin de buluştuk.
Beni sevdiği  ve herzaman gittiği Ocak Başı restoranına götürecekti.  Rakı yapıcaktık başbaşa. Gittik. Herkes tanıyor ve seviyor onu belli. O hala paketin büğüsündeydi. Büğülenilmiyecek gibi değildi gerçekten. Çünkü aşk perileri pudra şekeri serpmişti üzerine.
Nereye oturmak istersin dediğinde,  çalışanlar abi yeriniz burası dedi. Arkasını dönüp baktı ki sarı kırmızı hazırlanmış bir masa. Şaşkınlığı daha da arttı. Oturduk ve yok artık dedirten sempatik şampanya kadehleri geldi hemen. Tek kullanımlık.
Onun şaşkınlığı, mutluluğu beni inanılmaz mutlu etmişti. Çok mutlu olmuştum. Ona aşık olmamı sağladığı ve bunları yaptırmış olma duygusu verdiği için müteşekkirdim. O beni İstanbul a davet etmişti ama ben her türlü organizasyonu Paris den yapmıştım bile. Şok halindeydi. Restoranı nereden buldun,  şampanyayı nasıl ayarladın,  kadehleri nasıl temin ettin…sorular peşpeşe geliyordu. İkimiz de ışıl ışıldık.

Çok güzel rakı içtik. Çok güzel sohbetimizi yaptık. Çıktık ve el ele tutuşup takıldığı Bar'a gittik. Çok fazla kalmadık. Hadi yürüyerek eve gidelim dedik ellerimiz birbirini hiç bırakmadı. Susadım dedim. Su aldık. Şişeyi açtı ve uzattı. Ben öle içemem ki dedim. Bardak mardak derken,  olsun dudaktan dudağa içerim dedim. Yavaşça duvara yaslandım. Önüme geldi suyu ağzının içine alıp dudaklarını kadeh yaptı dudaklarıma :)) bayaa bi bitmedi o ağzında ki su ve ben kana kana içtim. Suyu içtim, dudağını içtim, mutluluğu, keyfi, hazzı içtim.
İçtikçe yenilendim…
Sonra hergün içmeye devam ettim :) dudaktan dudağa su içmek kolay olmuyor bende okudunuz az çok. İşin en zor kısmı ve anahtarı o.  

Eee meeee yok! Aşk olma halinden bir kesit paylaştım işte!
Aşksız gelip aşksız gitmeyin bu dünyadan. Korkmayın aşktan. Onu yaşamaktan.
İçine hesaplar kitaplar, çarpma bölmeler koymayın. Onun getirisi, kazancı sizin bedeninize, sizin ruhunuza çünkü.
Torunlarınıza anlatacak aşk anılarınız yoksa gidin atın kendinizi bi dereye :)
Hep bi sonuç, hep bi kalıcılık, hep bi sabitlenme, sabitlik bekliyoruz nedense.
Evliliği anlatmıyorum.
Aşkı anlatıyorum.

Kurabiyenin üzerinde ki pudra şekeridir Aşk!

Ya rüzgardan uçar gider ya da bir süre sonra kendiliğinden erir gider :)
İstesek de ömrü hissettiğimiz yaşatabildiğimiz kadardır. Dilimize değer ve eriyip gider…

Çok yakışıklıydı. Acayip yakışıklıydı.
Birbirimize çok yakışıyor ve yakıştırılıyorduk. İnanılmaz güzel ve seksi dans ederdi. İnanılmaz öpüşür, inanılmaz ten ve seks uyumumuz vardı.
En çok sabah uyanışlarını severdim onunla. Off offf offff!
Hangi ortama girersek girelim azıcık bir şüphem olmazdı gözü başkalarına kayıyor mu diye.
İnanılmaz duygusuna sadıktı. Bana değil. Doğrusuna….
Doğrusu bir insana sadık kalmak değil çünkü. O insana duyduğu duyguya sahip olmaktır. O kendine saygıdır işte!
Kendi içinde taşıdığı duyguya.
İkimiz de o kadar emindik ki birbirimize olan duygumuzdan. Onunla aşk yaşamak en güzel ayrıcalığımdan oldu. Sayesinde çok yazılarım oldu. Adımlarım oldu.
Minnet…Minnet…Minnet ona….

Benim için en değerli  hali yandığım gündü.

GS onun için başka bir yaşamdı. Kalbinin atışı gibi önemli bi şeydi onun yaşamında. Saplantı derecesinde :) olsun du.
Bir gün GS maçı vardı ve kendine münasır arkadaş gurubu ile maça gitmişti. Bende kendimce evde onun gelmesini beklerken hadi bari ciciklerini ütüleyeyim dedim. Dedim de ütünün buharı ile dizini yaktı bu sakar emine. Birinci derece olmasa da baya bi yanmıştım. Pazar günüydü ve nöbetçi eczane yakın değildi. Maçın da bitmesine az bi zaman kaldığı için mesaj attım. Çıkınca rica etsem yakınında ki  nöbetçi eczaneye uğrayıp yanık için kremler alır mısın ütü yaparken yandım diye. On onbeş dakikaya kalmadı kapı açıldı ve elinde ki poşette bir sürü yanık kremleri ile o.

Telefon açıp sormadı bile derin mi, çok mu yandın, maçın finalıindeyiz bekleyebilir misin… Uçmuş gelmişti. İşte bu yetmişti bana. Karşılık beklemek değildi onca yapılanlara, emeklere, zamana…bu içinden gelerek yapılacak bi şeydi ve yapmıştı. Bu değer di. Yanığım soğumuş sönmüştü o an.
Aşkın içinde karşılık bekleyen duygular olmaz.
Varsa vardır…
oluyorsa oluyordur…
Yoksa zaten ömrüde kısadır.

Hanımlar hanımlar!

Hep erkeklerden beklemeyin bence. Onlar bizim kadar detayı düşünemezler bilirsiniz. Ve onların düşünemediği, göremediği detayları yapmalarını beklemek sadece bizi hayal kırıklığına uğratır.
Ayol!  her türlü kaba saba ağır işleri adamlara yüklüyoruz güçlüler diye. Fiziki olarak daha çok onlara yakışır diye sonra öle kaba saba adamlardan romantik, hassas dokunuşlar bekliyoruz. Komik ama di mi….
Göremediler, düşünemediler, yapamadılar diye de apurup köpürüyoruz sonra da . Ay adamcıklar ne yapsın ezberletmişiz çiçek almayı, takı almayı, bi üst baş almayı tamam idare edin işte :)
Bunlardan yana şanslı olanlarınız vardır illa ki!
Bazıları bundan bile yoksun.
Bana göre bir erkeğin daha doğrusu bir adamın verdiği değeri aldığı hediyelerde değil, hazırladığı romantik süprizlerde değil,  yanınızda olması gereken en doğru anda aramak gerekir. Adam adam gibi sahipleneceği yeri, anı bilecek. Öle parayla marayla olmuyor bu işler kuzucukum.  Ot böcek, süs püs işleri de  onların işi değil. Yapsalarda ezbere dayalı olduğu için yapılıyor zaten. İçinden gelerek yapan erkekler ya Boğa burcu, ya da Balık burcudur anacım. Doğalarında var çünkü :)
Ben romantik işleri, süpriz işleri nakış işlerine benzetiyorum. Detay ve kadın işi gibi geliyor bana.  Bol bol nakış işleyin kızlar. Karşılık beklemeden…içinizden geldiği için olsun. Kadınlığınızı dişiliğinizi yaşamak için olsun.
Onlar öldürmüyor aslında içinizde ki kadını….siz öldürüyorsunuz. Siz yok ediyorsunuz zamanla. Beklentileriniz ya da onları beklemeniz öldürüyor :)
Siz siz olun dişiliğinizi yaşamaktan alıkoymayın kendinizi.
Suçu da oncazlara atmayın!

Bu yazım biraz garip oldu ama idare edin noluuur….evin tadilatları beni pek bi yordu. Eeee adam olmayınca kaba saba işler de bana bakıyor tabi…Ehhh yalnız kadın olmak kolay değil işte netcen :))
Beyler yine torpillisiniz bu yazımda…tadını çıkarın bakalım.

Gözleriniz gönülleriniz dert görmesin!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
kadir turhan 2015-07-24 18:48:48

buna yorum yapılamzki böylede güzel yazılmazki anlatımın içinde bir çoşku heyecan sadelik keskinlik nasıl anlatayım bilemedim kısaca herşey var

Avatar
Can İstanbul 2015-08-11 18:45:55

olmadı ki ... :) bu müzik kutusunu alan bir tek benim sanıyordum ama şimdi uçuruma düşmemek için tutunduğum tek ip de koptu kopacak gibi hissediyorum... olmadı hemde hiç olmadı :)

Avatar
Lale Roche @Can İstanbul 2015-08-11 22:24:51

:))) anlayamadım ama gülümsedim

Avatar
Can İstanbul 2015-08-19 18:11:07

lale hanım merhaba... öncelikle onlarca yazdığım yorumdan sonra yorumların artık yayınlandığını görmek beni mutlu etti... tam buna sevinirken sizinde cevabını görmem ile mest olmuş durumdayım... beni son günlerde yaşadığım sıkıntılı zamanlarda 5 şey rahatlatıyor... birincisi sizin yazılarınızı okumak.... (ki artık eskisi gibi sürekli ve düzenli yazmıyorsunuz....) i̇kincisi yeni yazınız yoksa yeniden eski ayzdıklarınızı okumak... :) üçüncüsü de ambalajsız bir müzik kutusundan la vie en rose dinlemek.... dörndüncü ve beşinci bana özel :) burdan paylaşmamayı terci ederim... uzun amandır bir okurunuz olarak derin hoşgörünüze sığınarak : " sizi çok seviyor ve yazılarınızın arasını bu kadar hasretle doldurmamanızı" rica ediyorum... ha bu arada kar maceralarınızın yaz aylarına denk gelen birr karşığılı olabilir diye de düşünüyorum.. ))) keyifli yazılarınızda buluşmak dileği ile...

Avatar
Lale Roche @Can İstanbul 2015-08-20 08:24:38

:))) siz şanslısınız bence. sizin la vie en rose müziğiniz ambalajsız, bi̇li̇rsi̇ni̇z ambalajlar yırtılır, açılır ve atılır. sizin beni takip ettiğinizi bilmek ambalajsız bir hediye benim için
tşk ederim samimi yorumunuz için